menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kanal İstanbul’un tahribatları (1)

8 0
05.05.2025

Çılgın Proje diye açıklanan “çıldırtan proje” denilebilecek olan, Kanal İstanbul inşası için faaliyete geçildi. Şu an çok konuşulan bu projenin kazısının 50 milyar doları bulacağı, köprü ayakları ve diğer bazı işler için harcanacak paranın toplamda 62-65 milyar doları aşacağı çeşitli televizyon kanallarında yorumlanıyor. Bazı yorumculara göre harcamaların 100 milyar doları bile geçebileceği tahminlerinde bulunuluyor. Her şeyde olduğu gibi söz konusu bu proje de daha çok para üzerinden konuşuluyor, değerlendiriliyor. Ancak Kanal İstanbul’un yapılmasının yaratacağı tahribat parayla ölçülemeyecek kadar önemdedir. Bu nedenle Kanal İstanbul projesinin neden olacağı; ekoloji, gıda, su, yaban hayat, deniz canlıları gibi yeniden yerine konulamayacak tahribatlara dikkat çekmek ve neden çıldırtan proje olduğunu kez daha değerlendirmelerinize sunmak istedim.

Kanal mı, ekoloji mi, gıda mı?

Geçmiş zamanların yerleşik düzeni üretim odaklıydı ve bu durum yakın zamana kadar da böyle sürdü. Zamanımız yerleşik düzeni (kent) ise tamamen tüketime dayalı. Bunun gıda ve beslenme alanında neden olduğu/olacağı durum; ilk elden kendine yeterli olma halinin kaybedilmesi olacaktır.

Kırsalın çözülmesiyle 2008’den bu yana kent nüfusunun büyüklüğü kır nüfusunu geçti. Süreç kent nüfusunun artması yönünde ilerliyor. Kentler, nüfus olarak durmaksızın şişiyor, ihtiyaçları olan ürünleri üretmeyen, gıda tüketen bir yapıya her geçen gün daha fazla evriliyor. Şehirler azmanlaştıkça tüketime dayalı geleneksel gıda rejimi çöküyor, gıda güvencesi kayboluyor, buna bağlı olarak kendine yeterlilik durumu sürekli aşınıyor. Bu eğik düzlem, büyük kentleri ve birçok ülkeyi ithalatçı yapıya mecbur ediyor ve bu yüzden gıda enflasyonu kontrol edilemiyor. İstanbul ve Türkiye, bu baskın ithalatçı karakterden nasibini alıyor.

İstanbul’un gıda sistemine bakıldığında tüketime dayalı, bağımlılığı her geçen gün artarak devam eden bir rotada ilerlemekte olduğu görülecektir. Bunlar çözüm bekleyen sorunlar olarak orta yerde duruyor.

Hâl böyle iken İstanbul’un sahip olduğu ormanlar, fundalıklar, çayır ve meralar, tarım alanları, su varlıkları ve kıyı kumulları gibi karasal ekosistemler ve bunların oluşturduğu habitat, inşa edilen 3. Köprü ve İstanbul Havalimanı gibi mega projelerle tahrip ediliyor. Bunlar elbette yanlış politikalar. Bugün o yanlışlara bir yenisi eklenmek isteniyor. Süregelen yanlışların üzerine tüy dikme özelliği taşıyacak olan Çılgın Proje adıyla kamuoyuna sunulan ve “çıldıranların projesi” diyebileceğimiz “İstanbul’a Kanal”, “al sana bir kaya” misali önümüze konuluyor.

Mazideki İstanbul’un güzelim bağları, bahçeleri vardı. Artık yok. Merak edip görmek isterseniz göremezsiniz. Ama araştırırsanız, kitap sayfalarında bilgilerini ve resimlerini bulabilirsiniz.

Kısaca söz etmek gerekirse, şimdi mazide olan İstanbul Boğazı’nın iki yakasındaki tarım yapılan vadiler yok. Yenikapı’dan Büyükçekmece’ye, Kadıköy’den Gebze’ye tarım yapılan araziler yok. Üsküdar’ın erikleri, incirleri, Arnavutköy’ün vişneleri, Langa’nın yağlı marulları, Mecidiyeköy’ün dutları, Kartal’ın ve Bakırköy’ün soğanı, sarımsağı, havucu yok. Evet. Çengelköy’ün körpecik hıyarları, Kanlıca’nın yoğurdu yok. Bayrampaşa’nın enginarı yok, semtinden ismini alan Langa hıyarı yok.

Bugün İstanbul’un semti olan pek çok yer mazideki İstanbul’un sebze-meyve üretim alanları ve sayfiye yerleriydi. Acıbadem bağ, Çamlıca ve diğerleri… Bunların hepsi eski İstanbul’un atlı arabalar, faytonlarla piknik yapmaya gittikleri birbirinden güzel kırsal yerleşimlerdi. Şimdi oralar “kentleşiyoruz-modernleşiyoruz” diye ve kalabalıklar tarafından işgal/talan edildi.

Ki geçmişte buğday ile etin dışında tüm gıdasını ürettiği ile karşılayan bir İstanbul’dan söz ediyoruz. Kentleşmeye teslim oldu bütün bunlar. Bugün, sebze ve meyve fiyatlarındaki artış nedeniyle tanzim satış çadırları açan bir İstanbul var elimizde. Kentleşmeye teslim edilmiş, bitmeye yüz tutmuş, tarımı yok denecek düzeye geriletilmiş bir İstanbul bırakıldı avucumuza. Gayrisafi hasılasının yüzde 40’ını sanayi sektöründen, yüzde 30’unu ticaretten geriye kalanını da diğer sektörlerden karşılayan bir İstanbul.

İstanbul........

© Yeni Yaşam