menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

SOSYALİZMİN MÜSLÜMANLAŞMASI VE MİLLÎLEŞMESİ

28 0
06.05.2025

Dünyada acı-tatlı didişme, sürtüşme, iyi-kötü macera, mücadele devam edip gidiyor. Türkiye çalkalanıp duruyor. Biz de araştırma, anlamaya çalışma, hatırlatma, çözüm bulma azmimizi, en azından merak etme görevimizi devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz. Çünkü gelecek nesillere kavga gürültüyü miras bırakacak değiliz. Bilinmesi gerekenleri, çözüm ölçütlerini miras bırakacağız, bırakmalıyız. Bugün sosyalizm-toplumculukla başlayalım.
Sosyalizmin Türkçesi toplumculuktur. Türkçe deyiş ile Avrupalı deyiş arasında bir anlam ve amaç farkı yoktur. Fakat yine de her biri bir kavram ve bir ideoloji kalıbı haline gelmiş olduğundan bizler için bir algı farklılığı oluşmuştur. Birbirinin tercümesi olsa da sosyalizm kelimesi, yabancı bir kelime olmaktan çıkmış, adeta Türkçe ailesine dâhil olmuştur. Ancak oldukça kirletilmiş bir kelime olup olumsuz algı kazanmıştır. Tarihî süreç göz önüne alınırsa bunda haklılık payı da vardır. Çünkü materyalist (maddeci) bir felsefeye dayandırılmıştır. Toplumculuk ise gerek Türk geleneğinde gerek Türklerin dâhil oldukları İslam öğretilerinde mevcut bir tavırdır. Bu haliyle, kelime ve kavram fetişizmine düşmemek kaydıyla, toplumculuğumuza, Müslümanlaşmış bir sosyalizm olarak bakabiliriz. İslam’ın öğretisi daha önce olduğu için sosyalizmi, ruhu çekilmiş bir toplumculuğa yeniden bir ruh vermek gibi algılayabilir, sosyalizm veya toplumculuk diye istediğimiz kavram kalıbını kullanabilir miyiz? Burada niyet önemlidir.
Çoğu kez, İslam’ın ve Müslüman Türk’ün toplumculuğu ile maddeci felsefedeki sosyalizm anlayışını ayırt etmeksizin, iyice anlaşılır kılmaksızın yola çıkıldığından bu konuda tenkitte bulunanlar haklıdırlar. Ancak gözden uzak tutulmaması gereken hususlar vardır. İslam’ın devrimci ve toplumcu hareketi; Batı’nın sosyalist felsefe ve ideolojisinden, bu konudaki hareketlerinden öncedir. İslam’ın toplumculuğu, hedefler olarak kısa bir müddet hayata geçirilip sonra durdurulmuştur. Daha sonra kapitalizmle boğuşan, İslam’ın toplumculuğu olmamış, Batı’nın sosyalizmi olmuştur. Bu mücadelede bazı İslam ülkeleri (Mısır, Endonezya, Kuzey Afrika ülkeleri), sosyalizmi, İslam’ın toplumcu düzeni yerine koymuşlardır. Batı sosyalizminin İslam toplumculuğuna sığınması gerekirken bu ülke yöneticilerinin anlayışında tersi olmuştur. İslam’ın toplumculuğu sosyalizme sığınmıştır. “Biz Allah’a inanan komünistleriz” demişlerdir (Cemal Abdunnasır, Ahmet Sukarno). Bir mütefekkirimizin dediği gibi, “Yeşilay Cemiyeti İslam’a sığınacağı yerde, İslam Yeşilay Cemiyetine sığınmıştır” misali olmuştur. İslam’ın toplumculuğu-Batının sosyalizmi meselesi böyle olmuştur. Bu, bizi rahatsız etse de böyledir.
Kapitalizmle boğuşan sosyalizm, onunla aynı mayadan olduğu için başarılı olamamıştır. Kapitalizm de Batı’nın sosyalizmi de maddecidir. Kapitalizmin dayanağı ferdî maddecilik ve menfaatçilik, sosyalizmin dayanağı da toplumun maddî menfaatçiliğidir. İyi de bu işler, madde ve menfaatle ilgili şeyler değil midir? Doğru, maddeyi ve menfaati yalnız bırakınca bir yere varılmaz, varılmadı. Ancak bunun daha ötesinde bunlar sadece bu dünya ile sınırlı olduğu için yalnız kalmışlardır. Tıpkı bu dünyasız ukbanın da ancak hayal olması, yani yalnız bırakılması gibi. Kapitalizm de Batılı sosyalizm de Hak ve hakikatle çerçevelenmemiş, sarıp sarmalanmamıştır. İnsan gerek tek başına gerek toplum içinde yalnız bırakılmıştır. Liberal kapitalizmde ferdî menfaatçi tutum, toplumsal olana galip gelmiş, fert topluma aldırış etmemiş, onu ancak tarla misali araç olarak kullanmıştır. Kendini toplum içinde harmanlamasını, toplumun öne alınmasını, ferdin kendi kendini inkâr anlamına getirmiştir. Sosyalizm ise ferde aldırış etmemiş, bir yerde onu topluma kurban etmiştir. İkisi de kendi yollarıyla “insana hizmet” ettikleri kanaatindedirler. Halbuki ikisinde de aşkın bir hakikat imanına ihtiyaç vardır.
Mesele fert-toplum-sermayeden mi ibarettir? Meselâ liberal kapitalizmde, işin içinde........

© Yeni Ufuk Dergisi