DELİ ÇAY’DA MUHASEBE
Çocukluğumdan beri hem arkadaşlarımla hem de tek başıma gittiğim bir çay var. İsmi Deli Çay. İsmi gibi delirmişçesine akan, içine her girip çıkmamda hayatı sorgulatacak derecede soğuk bir suyu olan…
O kadar delicesine akıyor ki içine dalmanla beraber bir bakmışsın ki dört, beş metre sürüklenmişsin. Sürüklenmek başta insanı ürkütse de bir müddet sonra bağımlılık yapıyor herhalde ki her seferinde tekrar kayaya çıkıyor, tekrar dalıyorsun. Saatler nasıl geçmiş farkında bile olamıyorsun. Ayrıca su o kadar soğuk ki her zerreni kendine getiriyor. Deli Çay’ın Hatay’ın sıcağına kısa süreli de olsa bir çözüm ürettiğine şahidim. Yani damarlarındaki kanı da Deli Çay gibi delirmişçesine akan biz gençler için bulunmaz bir nimet…
Her güzel şeyde olduğu gibi Deli Çay’a girmenin de bir ceremesi oluyor. Deli Çay’ın dibinde kayalar var. Bazıları gözüküyor, ona göre atlıyorsun. Bazılarıysa suyun bulanık olduğu yerlerde olduğu için gözükmüyor. Bu durumda kafanı çarpıp çarpmamak kör talihe kalıyor.
Şimdi, bu kadar soğuk olan ve çok hızlı akan Deli Çay’a atladığımızı, kafamızı dibindeki kayalara çarptığımızı, o an duyduğumuz acıyı tahayyül etmeye çalışalım. İlk önce başın dönüyor, sonra o baş dönmesine hafif bir karıncalanma ekleniyor. Kafatasının her kemiğini büyük bir basınç eşliğinde hissediyorsun. Beyninin her kıvrımı zonkluyor, kulakların duymaz oluyor. Öyle acıyor ki buna karşı o an yapabildiğin tek şey gözlerini kapatmak… Arkadaşların yanındaysa, gurur mu yaptığından nedir, sesin çıkmıyor. Bir de hep kötü zamanlarda insanın göğsünün içinde beliren Allah’a dua etme isteği geldi mi? Emin olabilirsiniz, çok sancılı bir durum.
Buna rağmen biraz toparlandıktan sonra tekrar ayağa kalkıyor, tekrar kayaya çıkıyor ve tekrar atlıyorsun. Çünkü Deli Çay’ın bağımlısı olmuşsun… Biraz dinlen, tekrar atla. Döngü bu şekilde ilerliyor.
Bu çay bahsi şöyle bir kenarda dursun isterim. Bakalım neyle bağdaştıracağız?
Teknolojinin çok hızlı gelişmesiyle, bazı değerlerin unutulmasıyla ve buna benzer birçok etmenle beraber eski nesillerle yeni nesil arasındaki uçurum gitgide büyüyor. Biz gençler olarak hep kendi penceremizden bakıyoruz. Biraz da onların penceresinden bakmaya, iki vakit arasındaki farkı anlamaya çalışalım. Ancak daima onlarda olduğunu düşündüğümüz at gözlüklerinin aslında kendimizde de olduğunu kabul ederek yapalım bunu. Özeleştiri biraz zordur biliyorum ama yapalım:
Eskiden neydik, bugün ne olduk? Ne oldu da geçmişimizle aramıza set çekildi? Ne oldu da tarihimizi unuttuk, eski nesillerle anlaşamaz olduk?
Bugünkü vaziyetimizi söyleyeyim.
Gelecek nesillerin hürriyeti için canından vazgeçen Millî Mücadele kahramanlarından; kendi ailesini, akrabasını, en yakınını önemsemeyen hatta tanımayan bir duruma geldik.
Leventlerini evlâdından, kardeşinden hatta kendinden ayırmadığı için kendisi kurtulduğu hâlde onları kurtarmak için ölüme atlayan Oruç Bey gibi sadakat........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d