menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ERENKÖY DİRENİŞİ VE CENGİZ TOPEL

18 0
30.10.2025

“Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni târîhe’ desem, sığmazsın.”

Mehmet Akif, şanlı Çanakkale destanını bu dizelerle ifade etmekteydi. Bedr’in aslanları kadar şanlı olan kahraman Türk ordusu, türlü bela ve zorluklara rağmen karşısındaki tek dişi kalmış canavara karşı destan yazmış, Çanakkale’yi geçirmemişti.

1915 yılında yazılan bu destanın ruhu, 49 yıl sonra, 1964 yılında Kıbrıs’ta Erenköy’de kendisini tekrar ediyordu. Dedelerinin yazdığı destandan güç alan Kıbrıslı mücahitler, karşısında yer alan Rum ordusuna karşı amansız bir mücadeleye girmişti.

745 mücahit; 800 zırhlı araca, 4 helikoptere, 3 hücumbotuna, sayısız ağır makineli silaha sahip 4500 kişilik Rum ordusuna göğsünü siper etmişti. Ayrıca adanın kuzeyi ile Erenköy’ün kara bağlantısı bulunmaması, gerek denizden gerek karadan kıskaç altına alınması işleri en çok zorlaştıran noktaydı.

Peki, Erenköy hadisesi nasıl gerçekleşmişti? Erenköy hadisesini anlamak için öncesinde yaşanan süreci ele almak gerekir.

Erenköy’e Giden Süreç

1876 Ayastefanos Antlaşması’yla Osmanlı Devleti adadan çekilmiş, 1950’lerin sonuna kadar idareyi elinde tutacak İngilizlere yönetim bırakılmıştı. Sorunun kaynağı, 1876 yılına yani Osmanlı’nın adadan çekilmesine dayanmaktadır. İngilizlerin 1. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Lozan Anlaşması’yla adadaki hâkimiyetini günden güne arttırması, Yunanistan’a daha yakın olan Rumları rahatsız etmeye başlamıştı. Bu rahatsızlık, Rumların kelime anlamı birleşme olan “Enosis”e yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanma fikrine sahip olmalarına ve bu düşünce doğrultusunda ayaklanmalarına sebep olmuştu

Adada bulunan İngiliz idaresi, 1950’lerin sonuna gelindiğinde duruma daha fazla dayanamayarak çözümü, kendisinin de hak sahibi olduğu, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünde olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmada bulmuştu.

19 Şubat 1959 yılında imzalanan Zürih Antlaşması; Kıbrıs’ı güvence altına alacak olan anayasanın hazırlanması, devlet başkanının Rum, yardımcısının Türk tarafından olması, her ikisinin de veto hakkının bulunması, hükümette p Rum, 0 Türklerin temsil edilmesi gibi maddeleri içermekteydi. Rauf Denktaş ve Fazıl Küçük, bu çözümü kötünün iyisi olarak değerlendirmiş; Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un Zürih Anlaşması’nda belirtilen hak ve yükümlülüklerine uymayacağını ısrarla dile getirmişti. Süreç maalesef onları haklı çıkarmıştı.

Enosis planı doğrultusunda ayaklanan Rumlar, İngilizleri adadan göndermeyi başarmıştı. Makarios, adadan İngiliz idaresinin çıkmasını kendisine daha çok fırsat bilip Enosis’e daha çok bağlanmış, saldırganlığını gün be gün arttırmaya başlamıştı.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen sonra, kendilerine engel gördükleri İngilizleri adadan çıkarmışlardı. Artık en büyük engel olarak Türkler görülüyordu. Makarios yönetimi, hedeflerine ulaşmak için gizli kapılar ardında belirli planlar doğrultusunda Türklerin adadan nasıl çıkartılacağı hesabını yapmaktaydılar. Akritas ismini koydukları plan, onların Enosis hedeflerine giden yolu açmaları için ideal görünmekteydi. Plan, Türkleri önce Kıbrıs yönetiminden, sonra tüm adadan atma amacı taşıyordu; kısacası Türk’ü imha etmeyi amaçlıyordu.

1963 Kanlı Noel olaylarıyla başlayan, Kıbrıs Türklerine karşı yapılan sistematik katliam politikaları bu kirli plan neticesinde uygulanmıştır. Bu planı uygulamaya geçirecek araç, kurdukları eli kanlı EOKA örgütü olarak belirlenmişti.

1963 yılı sonlarına doğru, Zürih Anlaşması’yla Türklerin elde ettiği hakları kaldırmayı amaçlayan 13 maddelik anayasa değişikliği, kırılma noktasını yaratmıştı. Mevzubahis anayasa değişikliğini öneren Makarios yönetimi, anayasa değişikliğinin kabul edilmeyeceğini düşündüğü için çözümü katliamda buldu.

Kanlı Noel

Akritas Planı 21 Aralık 1963 tarihinde kanlı bir şekilde devreye konmuştu. Bugün tarihe “Kanlı Noel” olarak geçti. Kıbrıs tarihindeki kırılma noktası olan bu elim verici hadiseden sonra, Kıbrıs’ta hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Kıbrıs Türklerinin 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar süren acı ve kanlı kaderinin başlangıcıdır Kanlı Noel. Adanın tümünde yaşamlarını sürdürmekte olan Türkler, bu geceden sonra 104 köyünü terk etmek zorunda kaldı ve adanın küçük bir kısmında yaşamaya mahkûm edildi.

Eli kanlı terör örgütü EOKA, kadın-çocuk demeden masum gördüğü kim varsa acımadan katlediyordu; toplu mezarlardan küçük çocukların cansız bedenleri çıkarılıyordu. Bu olayların içerisinde o sırada Kıbrıs Türk Alayı’nda baştabip olan Binbaşı Nihat İlhan ve ailesi de bulunmaktaydı. O gece kana doymak bilmeyen eli kanlı terör örgütü EOKA mensupları, Lefkoşa’nın Kumsal semtinde evi bulunan Nihat İlhan’ın ailesinin evine baskın düzenlediler. Tarihe “Küvet Katliamı” olarak geçen korkunç hadisede Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet ve 3 oğlu banyoda, sığındıkları küvetin içinde katledildiler. Bu trajik olayın gerçekleştiği ev, daha sonrasında Barbarlık Müzesi adıyla açıldı.

Olaylar sırasında 364 Kıbrıs Türkü acımasızca katledildi, 25-30 bin insan da göç etmek zorunda kaldı. Kıbrıs Türkünün acısını dünyaya duyurmak amacıyla, Rauf Denktaş BM Güvenlik Konseyi toplantısına katıldı ve yaşanan vahşet verici olaylar silsilesini tüm dünyaya haykırdı. Hatta onun bu konuşması, Makarios tarafından adaya girişini yasaklatmıştı. Erenköy Direnişi’nde bu yasağı bahane etmeyen Denktaş, adaya gizli yollardan girerek bu direnişin en ön saflarında yer almıştı.

Türk Mukavemet Teşkilatı

Kanlı Noel hadisesinden sonra, 1958 yılında, EOKA’ya karşı Türkleri teşkilatlandırıp koruma amacıyla kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), mücadelesini tüm cihana duyurmuş, mücahit sayısını arttırıp Erenköy Direnişi’nde kahramanlık destanını yazmıştı. Erenköy Direnişi’ne geçmeden gerek Kanlı Noel’de gerek Erenköy ve daha sonraki süreçte en ön cephede göğsünü siper etmiş bu mücahitler ordusundan yani Türk Mukavemet Teşkilatı’ndan bahsetmeden olmaz.

Kıbrıs Türkleri, EOKA’nın kurulduğu 1955 yılından beri, kendilerini savunmak için kendi aralarında direniş örgütleri oluşturmuştu. Ancak bu gruplar koordineli ve etkin mücadele verebilecek yapıda değildi, etkin bir mücadele verilebilmesi için kurulması gereken teşkilatın askerî yapıda ve organize olması gerekliydi. Bu düşünceler ışığında, Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu, Lefkoşa Konsolosluğu görevlisi Kemal Tanrısevdi TMT’yi kurdular. İlk aşamada Türkiye’nin desteği yoktu ve teşkilatın Türkiye’den gelecek bir desteğe ihtiyacı vardı. Ocak 1958’de Rauf Denktaş’ın ve Fazıl Küçük’ün Ankara’da dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yla yaptıkları görüşme neticesinde Genelkurmay Başkanlığı örgütün fiili olarak kurulmasına izin verdi ve TSK bizzat TMT’nin yönetimini ele aldı. Buna rağmen maalesef Ankara’nın Kıbrıs hususunda yeteri kadar hassasiyete sahip olduğu söylenemez.

Teşkilatın başkanlığına Tümgeneral Danış Karabelen seçildi. Mücahitlere eğitim vermek amacıyla ivedi bir şekilde Antalya’da ve Ankara’nın Zir köyünde eğitim kampı kuruldu. Son derece gizli ve yer altında çalışan teşkilat, bu özelliğiyle tüm dünyaya kendini hayran bırakmaktaydı. Silah ve mühimmat desteğini TSK’den sağlayan teşkilat, ihtiyacı olan silahları orduya iletiyor, ordu da bu silahları hurdaya ayırmış gibi gösterip adaya ulaştırıyordu. Bu sayede bahsettiğimiz gizlilik kuralı sağlanmış oluyordu. Ayrıca görev verilen subaylar da kod adları ve öğretmen kimlikleriyle adaya çıkıyorlardı. Adadaki ilk TMT lideri Rıza Vuruşkan, Bozkurt kod adı ve İş Bankası müfettişi kimliğiyle adaya çıkmıştı.

TMT’nin stratejilerini oluşturmak ve geliştirmekle görevli İsmail Tansu, “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu” adlı kitabında TMT’ye ilk destek verenin Alparslan Türkeş olduğunu yazar. Alparslan Türkeş; teşkilata gerekli olan araçları, destekleri ve ödenek tahsisini bulmuştur.

Teşkilatın logosunda bozkurt motifi vardır ve Türklüğe dair diğer motifler, mücahitlerin birbirlerine verdikleri kod adlarında geçer. Teşkilatın kullandığı bir slogan şöyledir: “Atatürk ilkemiz, Bozkurtlar temelimiz, özgürlük davamız, zaferdir hedefimiz.” EOKA’nın aksine, TMT; kurulduğu günden beri hiçbir zaman köylere saldırmamış, sadece Kıbrıs Türklerine eğitim verip kendilerini savunmalarını sağlamıştır. Kanlı Noel olaylarına kadar kendini gizli tutan teşkilat, o günden sonra kendini açığa çıkarmış, teşkilatını hızlandırıp mücahit sayısını artırmıştı.

Kuruluş amaçları, Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak, Enosis’e karşı çıkmak ve Türk toplumunun birliğini ve bütünlüğünü sağlamak olan teşkilat, Kıbrıs Türkleri için o kadar önemliydi ki halk arasında “TMT olmasa Kıbrıs’ta Türk olmazdı” denmekteydi. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda da üstün başarı gösteren teşkilat, 1976 Ağustos’unda Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına dönüştü.

Erenköy Direnişi

Süreci anlattıktan sonra asıl konumuza gelelim. Erenköy, Kuzey Kıbrıs’ın Dillirga yöresine ait köylerden biridir. Günümüzde sivil yerleşimi bulunmamakta olup adanın kuzeyiyle kara bağlantısı da yoktur. Kıbrıs için büyük öneme sahiptir: 1955 yılında kurulan EOKA terör örgütü, saldırılarını iyice artırmıştı. EOKA modern ve ağır........

© Yeni Ufuk Dergisi