Öğretmenim
Resme karşı meylim ve istidadım ilkokul yıllarında başladı. Beni bu sanata iten, yaklaştıran, heveslendiren ve yardım eden kimse olmadı.
Dedem taşrada küçük bir Osmanlı memuru imiş. Hem hattat hem de musikişinas
olduğu söylendi. Kendisinden bize intikal eden bir şey kalmamış. Savaşlar, kırımlar, kıtlıklar, seferberlik o nesli bitirmiştir.
Babam rüştiye tahsili yapmış.
Bende küçük bir defteri var. Rika ile yazılı. Demek ki onun da kabiliyeti varmış. Babamı çok küçük yaşta kaybettim. Önümde ne bir ağabey ne de bir akraba vardı.
Bu resim eğilimi dededen, babadan gelmiş diye düşünüyorum.
Ortaokul ve lisede resim bende bir tutku haline geldi.
O yıllarda Allah rahmet etsin,
Nurettin Elbaşı
adlı bir resim öğretmenimiz vardı.
Resme hevesi ve kabiliyeti olan arkadaşlarla tek tek ilgilenirdi.
Bu ilgi okul tatil olduktan sonra da devam ediyordu. Beş arkadaşı atölyeye indirir saatlerce ders verirdi.
Böyle fedakâr öğretmenlerimiz dün vardı bugün de vardır.
Lisede Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmeyi kafaya koymuştum.
Akademi İstanbul’da idi ve onun imtihanı ayrı yapılıyordu.
Posta treni ile üç günde İstanbul’a geldim. Annemin köylüsü bir ailenin yanında Taksim’de kalıyordum.
Akademi’yi görmek için Fındıklı’ya........
© Yeni Şafak
