Mişaulis ve Kavazoğlu anısına belgesel film yapılıyor... (2)
11 Nisan 1965 tarihinde “Teşkilat” tarafından kurulan bir pusuda öldürülen Kostas Mişaulis ve Derviş Ali Kavazoğlu anısına AKEL Yeniden Yakınlaşma Bürosu’nun hazırlamakta olduğu belgesele, biz de araştırmalarımızda öğrendiklerimizi paylaşarak katkıda bulunduk.
Derviş Ali Kavazoğlu’nun ve Kostas Mişaulis’in arkadaşları ve ailesiyle 2005 yılında “Milliyetçiliğin Öksüz Bıraktıkları” başlığıyla YENİDÜZEN’de yayımlanan yazı dizimiz çerçevesinde çeşitli röportajlar yapmıştık. Kavazoğlu’nun kızkardeşleri Şerife Maniler ve oğlu Soner Maniler ile Münevver Ertuğrul da ilk kez 20 sene önce “Milliyetçiliğin Öksüz Bıraktıkları” yazı dizimizde bize konuşmuşlar ve röportajları geniş yankı yaratmıştı... 2005’te yapmış olduğumuz bu değerli röportajları tekrardan yayınlamak ve Rahmetlik Şerife Maniler ile rahmetlik Münevver Ertuğrul’un anlattıklarını okurlarımızla bir kez daha paylaşmak istiyoruz... Röportajlarımızın devamı şöyle:
Soru: Siz nasıl duyduydunuz?
Soner Maniler: Zannederim televizyonda dinlediydim, öyle kaldı aklımda... Şimdi tabii insanın akrabası olduğu için üzülür... Onun dışında, böyle aydın, ilerici bir insanın öldürülmesi, toplum açısından da üzücüdür. Bir akraba olduğu için üzülün, bir de toplum böyle bir elemanını kaybettiği için tabii ki üzücüdür...
Soru: Cenazesine katılabildi miydiniz?
Soner Maniler: Katılamadıydık çünkü Dali’ye gömüldüydü... Zaten kimsenin o cesareti yoktu çünkü onları da temizlerlerdi! Öyle bir cesaret yoktu... O dönem onunla temasa geçip konuşmak bile tehlikeliydi... Zaten tanıyan birine dahi seslenemezdi, selam veremezdi. Bu konuları Kamil Bey’le biz, 74’lerden sonra başladık konuşmaya. Birbirimizi bildiğimiz halde konuşamazdık...
Soru: 58’den 65’e, yedi sene, az görüşebilirdiniz herhalde...
Soner Maniler: Görüşemezdik... Çünkü ne o bu tarafa gelebilirdi, ne de biz o tarafa gidebilirdik çünkü insanın hayatı tehlikedeydi... Sadece haber alırdık, sağdı, iyiydi falan diye. Bu arada İngiltere’ye gitti, söyledim onu, kalmadı, geri geldi bu dava için. Bu arada Sovyetler Birliği’ne, Bulgaristan’a gitti, kendini geliştirdi. Hatta 58’de İngilizin oyunuyla başlayan bu Türk-Rum çatışmalarının da AKEL içinde çok tartışması olduydu, “İngilizin oyununa geliyor Rumlar da” diye... Örneğin Kördemenlileri İngilizler Gönyeli’ye götürüp Türklere teslim edip öldürülmelerini provoke ettiğinde ve bunun karşılığında Rumlar da Sinde’den Mağusa’ya giden işçi otobüsüne pusu kurup “intikam amacıyla” 3 Türk işçiyi öldürdüklerinde, Kavazoğlu AKEL Merkez Komitesi’nde “Bunun İngiliz oyunu olduğunu” uyarısında bulundu ve bu ‘intikam” havasına kapılınırsa Türklerle Rumların birbirine düşeceğini, bunun engellenmesi gerektiğini anlattı... AKEL’in içinde de vardı ENOSİS’i isteyen... Bu defa işçi sınıfına ters düştüğünü söylerdi, onun kavgasını verirdi. Anlattıydı bunu AKEL’e de ki daha sonra onlar da ENOSİS’ten vazgeçtiydi. Yani AKEL içindeki ENOSİS yanlılarının, ENOSİS düşüncesinden vazgeçmesi için parti içinde büyük kavga verdiydi. Esas dava Kıbrıs’ın bölünmemesiydi ve işçi sınıfının davasıydı... O zaman, Rum solcularından daha ilerideydi ki onları da eğitirdi! Bir hayli kitapları vardı, getirdiydi bize... Ama o zaman teşkilattan korkardık, hepsini yok ettiydik... Çünkü her an baskın yapıp yoklayabilirlerdi. Bir hayli kitabını yok ettik..
Kamil Tuncel: Kısaca, yalnızca ailelerimiz yetmez, cemaat bile terörize edilmişti. Mesela Fazıl Önder’i, Ayasofya camisinin yanında, orta yerde vurduklarında, dükkanından çıktı ve tam katili tutarken arkadan hançerlendi... Bu olay halkın arasında olmuştur ve bugüne kadar hiç kimse çıkıp da “İşte Fazıl’ı öldüren Hasan idi, Hüseyin idi falan” diye söylemiyor... Demektir ki yeraltı teşkilatı, değil yalnızca aileyi, halkımızı bile terörize........
© Yeni Düzen
