“Suriye’nin Cumartesi Anneleri...”
Malek DAĞISTANİ/SERBESTİYET
Esad’ın devrilmesinden sonra gözler Suriye’nin kötü şöhretli hapishanelerine çevrildi. 90’lı yıllarda Suriye’de siyasi mahkumların yattığı hapishaneye bir radyo sokulmuştu. 10 yıldır ailelerinden haber alamayan Hasan ve Hüseyin kardeşler annelerine gizli bir mesaj gönderdiler. Çocuklar, annelerinden henüz telefonun yaygın olmadığı yıllarda yurtdışına çalışmaya ve okumaya gitmiş Suriyelilerin aileleriyle haberleşmesi için Şam Radyosu’nda her Cumartesi gecesi yayınlanmaya başlanan ve artık kimsenin dinlemediği “Dünyadaki Çocuklarımız” programına telefonla bağlanmasını istediler.
Kesin bir karara varmak zor olsa da, o büyük icadı bulanların Hasan ve Hüseyin kardeşler olduklarına herkes hemfikir.
Bu iki Humuslu genç kardeş, 1980’lerin ilk yıllarında tutuklanan başka birçok insan gibi, çocuk yaşlarda tutuklanmış ve tutuklu yıllarının büyük kısmını Tedmur (Palmyra) Hapishanesi’nde geçirdikten sonra, 1980’lerin sonuna doğru başkent Şam’a yakın Sednaya Hapishanesi’ne getirimişlerdi.
Bu uzun yıllar boyunca akrabaları bir kere olsun onları ziyaret edememeleri bir yana, ne onlardan bir haber alabilmiş, ne de Hasan ve Hüseyin kardeşlerden akrabalarına bir haber ulaşabilmişti. Kısacası çocuklarının hayatta olup olmadıklarını bile bilmiyorlardı.
HASAN VE HÜSEYİN KARDEŞLERİN GİZLİ MEKTUBU...
Her şeye rağmen Sednaya Hapishanesi’ndeki olanaklar, Tedmur cehennemindeki şartlarla kıyaslanamayacak kadar iyi sayılabilirdi. Burda iki kardeş, her ay ziyaretleri olan bazı İslamcı tutuklularla dostluklar kurdular. Aynı dönemde birkaç tutuklu hapishaneye gizlice birkaç radyo sokabilmişlerdi.
İki kardeş, ziyaretleri açık olan bir arkadaşlarıyla gizlice ailelerine bir mektup yolladılar, mektupta onlara hayatta olduklarını ve Sednaya Hapishanesi’nde bulunduklarını yazdılar.
“DÜNYADAKİ ÇOCUKLARIMIZ” PROGRAMI...
Mektuplarının sonuna da bir not düştüler: Annelerinden, devlete ait Şam (Dimeşq) Radyosu’nda yayınlanan ‘Dünyadaki Çocuklarımız’ programına telefonla katılmasını rica ettiler.
Zaten başka radyo kanalı olmayan Suriye’de bir zamanlar, yurtdışındaki Suriyelilerle iletişime geçmek de pek kolay değildi.
Özellikle 1950’lerde, 1960’larda iş aramak ve yeni bir hayat kurmak umuduyla yurtdışına çıkanlarla Suriye’deki akrabaları arasında iletişim zorlukları nedeniyle bağlar kopmuş, yeniden iletişime geçmek isteyenler Suriye’nin yegane radyo istasyonunda yayımlanan o haftalık progama telefonla bağlanarak iki yönde sesli mesajlar iletebiliyorlardı.
1990’lara geldiğimizde artık her evde bir televizyon olmasına rağmen radyo hala işlevini kaybetmemiş, telefonla iletişim kolaylaşsa da o radyo programı hala yayınlanıyor, birbirlerinden uzak ülkelerde yaşayanlar arasında ‘antik’ görülse bile bir köprü kuruyordu.
Program her Cumartesi gece saat 10.30’da yayınlanıyordu. Hasan ve Hüseyin kardeşler her hafta o saatte, hapiste kimsenin açmadığı Şam Radyosu’nu açıyor ve annelerinin sesini duymayı bekliyorlardı.
GERÇEKLEŞEN BİR MUCİZE GİBİ...
Böylece aradan aylar geçti, sonra bir Cumartesi gecesi o mucize gerçekleşti.
Programı yöneten spiker Hasan ve Hüseyin’in annesine, mesajını kime iletmek istediğini sordu. Anne de Romanya’da üniversitede öğrenci olan iki çocuğuna olacağını söyler. Bunu takip eden dakikalarda Şam Radyosu dinleyicileri, bu programın tarihindeki en tuhaf mesajı duydular:
“Merhaba canım çocuklarım… Merhaba sevgili çocuklarım… Sizi çok özledim…” diye başlayan anne hıçkırıkla ağlamaya başladı.
Spiker kız onu yatıştırmaya çalıştı, devam etmesini söyledi. Anne hıçkırıklarını zor kontrol ederek sözlerine devam etti.
Mesajında ne spikerin, ne de radyo dinleyenlerin anlaması mümkün olmayacak çelişkiler vardı. Mesela mesajına başlamadan önce iki çocuğunun Romanya’ya bir yıl önce gittiklerini söylemişti, devamında ise ‘aile fertlerinin haberleri’ çerçevesinde kız kardeşlerinin evlenip 3 çocuk sahibi olduğunu, bu çocukların tek tek adlarını da vererek anlattı, küçük erkek kardeşlerinin de üniversiteyi bitirdiğini söyledi.
Bunlar gibi zaman açısından birçok tutarsızlık kimsenin dikkatini çekmedi.
Annenin sesli mesajı bitti, iki çocuğu da onu dinlerken gözyaşlarına boğulmuştu. Bunlar hüzün gözyaşları oldukları kadar, aynı zamanda mutluluk ve hasret gözyaşlarıydı.
YENİ BİR ÇAĞIN BAŞLANGICI GİBİ...
Ve bu olay hapishanede yeni bir çağın başlangıcı gibiydi.
10 yıl kadar süre akrabalarıyla hiçbir iletişim olanağı olmayan, dünyayla aralarına kalın bir duvar örülmüş olan siyasi tutuklulara bir tür ışık penceresi açılmış gibiydi.
Aynı anda radyo programı için de yeni bir çığır açılmış gibiydi, aradan bir kaç hafta geçmeden, program vaktinin tümü Sednaya mahpuslarının aileleri tarafından işgal edildi.
O soğuk ve uzun gecelerde, Cumartesi gecesi saat on buçukta hemen hemen hapishanenin bütün koğuşlarında kutsal bir sessizlik hakim oluyordu. Ailesine haber göndermiş olan her mahpus bir sonraki mesajın kendisine olması için sessizce dua ediyordu. O gerginlik anlarında gerçek üstü bir duygu karmaşası hüküm sürer, gözyaşları kahkahalara karışırdı. Gözyaşlarının nedeni açıkken kahkahalara yol açan şey ise mesajların içindeki acayip tutarsızlıklardı.
“SENİ ÇOK ÖZLEDİM CANIM OĞLUM...”
O günlerde Cumartesi geceleri........
© Yeni Düzen
