menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Gönyeli provokasyonundan sağ kurtulan Kıbrıslırum Andreas’ın öyküsü…”

4 1
18.03.2025

Belgin Demirel

(Çok değerli arkadaşımız Belgin Demirel, sevgili babacığı emekli gardiyan Ahmet Demirel’in hatıralarını kaleme almaya devam ediyor… Belgin Demirel de bu kez Gönyeli provokasyonundan sağ kurtulan Kıbrıslırum Andreas’la ilgili babasının hatıralarını kaleme aldı… Teşekkürlerimizle iktibas ediyoruz… S.U.)

Babam Ahmet Demirel şöyle anlatıyor:

“12 Haziran 1958’de sabah saatleriydi, daha doğrusu öğleden evveldi, İngiliz Hükümeti’ne ait üzeri açık iki askeri araçla tutuklu Rumlar geçmişti köyden. O zamanlar Lefkoşa-Girne anayolu Gönyeli’nin içinden geçerdi. Bizler yol üzerinde bulunan kahvede oturmaktaydık.”

İKİ TOPLUM ÇOK GERİLMİŞTİ…

“Gönyeli o dönemde adanın en büyük Türk köylerinden biri olduğu halde, Rumlar geçerken yüksek sesle milli marş söylüyorlardı. Zaten o güne kadar iki toplumun arasında gerginlik vardı. Çünkü birkaç gün önce Türkiye’nin Lefkoşa’daki haber bürosuna bomba konmuştu ve bu olay iki toplumu çok germişti.

O günlerde bayram yakındı ve o esnada köyün hocası köyün batı çıkışında yer alan mezarlıkta okumalarını yapıyormuş. Bu mezarlık dediğim yer, şimdi Gönyeli Yalçın Park ve Gönyeli Spor Kulübü’nün bulunduğu yerde idi. İngiliz askerleri, tutuklu Rumları işte bu mezarlığın az ilerisindeki boş araziye indirmiş. Onlar ovalardan Şillura’ya (Yılmazköy) doğru yürümeye başlayınca, askerler daha önce tututkladıkları Rumların ellerinden aldıkları delici-kesici aletleri de birkaç yüz metre ileride bulunan küçük köprünün altına atıp, geri Lefkoşa’ya dönmüşler.”

“NE OTURURSUNUZ BURDA?...”

“Bütün bunları mezarlıkta izleyen hoca, hızla kahveye gelerek, “Ne oturursunuz burda? İngiliz askerleri Rumları mezarlığın üst başına endirdi,” dedi. Hoca bu konuda hassas bir konumda idi o günlerde, çünkü eşi Siddika Hanım Şilluralı idi. Şillura’da uzun bir zamandır iki toplum arasında sürtüşme vardı ve birkaç gün önce ordaki kadın ve çocuklar, güvenlik için Gönyeli’ye gelmişlerdi ve Hoca’nın evinde kalmaktaydılar.

Rumlar, bırakıldıkları yerden ilerlerken, Macalık dediğimiz mevkide bulunan buğday tarlasını ateşe vermişler. Bunu görenler var. O esnada Kanlıçiftlik’e (Kanlıköy) gitmekte olan Topal İsmail görmüş. Köyden bakıldığında görünmeyen bir bölge bu. Ben İsmail’den duydum. Rumlar zarar vererek kaçmak istediler sanırım. Dumanı görünce Gönyeli’deki herkes o yana koştu.

O günkü durumu o günlerdeki ortamı göz önünde bulundurarak mahkeme etmek lazım. Ben de herkesle birlikte o yöne doğru ilerledim, ama öğlen 12.00’de nöbete gireceğim için daha fazla ilerlemeden geri döndüm. Fakat ben de diğerlerine katılamadığım için üzülmüştüm.”

“GENÇ BİR ÇOCUK YEROLAKKO’YA DOĞRU KAÇMIŞ…”

“Gönyelililer’in geldiğini görünce Rumlar, bir yere toplanmış, ancak aralarından bir genç çocuk, koşarak en yakın Rum köyü olan Yeralakko’ya (Alayköy) doğru kaçmış. Ben bunu Arap Ahmet’ten duydum, “Ben” dedi, “gördüm bir genç çocuk hızla koşarak kaçardı.”

O kaçan çocukla, adı Andreas idi, zamanlar sonra cezaevinde yolumuz kesişti. Baf Kapısı’nda Muskos’un heykeli vardı, o heykelin yakınlarında Andreas, kendine yüz çeviren kız arkadaşını bıçaklayarak öldürdü. Kızın yanındaki arkadaşı kız da korkusundan orada ölmüş. Tutuklayarak Andreas’ı cezaevine getirdiler. Polis ifadesini alır, gün tayin eder ve mahkemeye gidene kadar cezaevinde tutulurdu bu tür vakalarda kişiler. Cezaevinde de katillikle suçlanan kişiler ayrı bir yerdeydiler. Bunu da oraya koydular. Katillikle itham edilen kişiler, odasında kalır ve odasını kendi temizler. Katillike suçlanan kişilerin toplam 8 odası vardı. Bu odaların önündeki boşluğu ise bir başka bölümden görevlendirilen başka bir mahkum gelir ve bir gardiyan bir de onbaşı gözetiminde temizlerdi. O gün diğer bölümden gelen görevli mahkum benim Gönyelili olduğumu bilmiyordu, yalnız Türk olduğumu biliyordu. Andreas’a, “Nasıl olduydu Gönyeli’deki o … maceranız?” diye sordu. “Vallahi atlılar geldiydi. Kılıçlarla vurduklarında insanlar ikiye pölünürdü,” dedi Andreas. Oysa Gönyeli’de o dönemde hiç kimsenin atı yoktu. Muhtemelen korkudan öyle gördüğünü sanmıştı.

Tam o esnada benimle birlikte mahkumları bekleyen Rum onbaşı aramıza geçti. Sanırım benim Gönyelili olduğumu işaret etti ki konuşmayı kestiler. Sadece bu kadar bir konuşma geçti yanımda. O gün benim nöbette son günümdü, ertesi gün revirdeki görevim başladı. Esas görevim revirdi benim. Revirdeki görevli, hem sabah hem akşam üstü olmak üzere günde iki kez bütün mahkumları gözden geçirir, ama katillikle itham edilenlere özellikle bakardı. Birşeye ihtiyacı olup olmadığını sorardı. Ben de gittim ve Andreas’a, “Bir şey ister misin?” diye sordum. “Senin vereceğin herşey benim için zehirdir,” diye cevap verdi.

Bu olaydan kısa bir süre sonra 63 fasariyaları başladı, biz ordaki görevimize gidemedik. Andreas’a ne oldu, nasıl bir ceza aldı, mahkeme nasıl sonuçlandı bilmiyorum…”

(Belgin Demirel’in sosyal........

© Yeni Düzen