menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yıkılmadık hala…

2 14
yesterday

Bir süredir kız çocuklarının başörtüsü üzerinden yaratılan suni gündem, dün Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında farklı bir boyuta taşındı.

Bir sabah aniden başörtüsü ile okula gitmeye karar veren bir kız çocuğu üzerinden organize edilen gerginlik, din ve vicdan özgürlüğünden laiklik tartışmalarına, çocuk haklarından rejim değişikliği korkularına kadar tırmanan bir süreci başlattı.

Bu süreçte bir ülkenin en değerli yatırım alanı olan kamusal eğitim, öğretmene uygulanan baskı, provokasyon ve çocuklara yaşatılan gerginlikle bir kez daha yara aldı.

Yetmedi, Bakanlar Kurulu ani bir kararla kamuoyunda “başörtüsü tüzüğü” olarak geçen bir tüzükle olaya müdahale etti.

Sendikaların başlattığı hukuk mücadelesi ise 5 ayın sonunda dün neticelendi.

3 ayrı konuyla ilgili davacı tarafı haklı bulan Anayasa Mahkemesi, kabaca Bakanlar Kurulu’nun tüzük yaparak yasama yerine geçemeyeceğini, böyle bir tüzüğün Bakanlar Kurulu yetkisinde olmadığını karara bağladı.

Bu karar şüphesiz ki, laiklik konusunda kamuoyunda oluşan tartışmasız sahiplenişin de bir sonucu. Ancak böyle bir ortamda kırılgan bir zafer duygusu yarattığının da altını çizmek gerekiyor.

Zira Anayasa Mahkemesi, tüzüğün içeriğini Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı bulmadı!

15 yaşından sonra kişinin kılık kıyafetinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirebileceğini söyleyerek, Bakanlar Kurulu’nun bu konuda tüzük yapamayacağını, böylesi düzenlemelerin ancak yasayla mecliste yapılabileceğinin altını çizdi.

Yani aslında Anayasa Mahkemesi laiklik endişesiyle yola çıkan sendikaları haklı bulmakla birlikte, kararını teknik düzlemde sınırlamayı tercih etti.

Yine de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kız çocuklarımızın başörtüsüne karışan karşısında bizi bulur” ifadesine rağmen alınan bu kararın, başörtüsünü özgürlük ve eşitlik temeline havale ederek,........

© Yeni Düzen