Gazze’yi bilmek
İnsanın en büyük macerası belki de bilmek için yaptığı düşünce yolculuğudur. Buna sonradan yeryüzünde bilgiye ulaşmak için bir de seyahatler eklendi. Bilmek kadar doğal ve insana has bir şey yoktur. Bunun için merak, alaka ve heyecan duyulması gerekiyor. Fazlasıyla var insanda bu özellikler. Eskiden insanlar bir bilgi için aylarca at üstünde deve üstüne dağlar, ovalar hatta kıtalar aşmışlar. Gemilerle haftalar süren yolculuklarla denizleri geçmişler. Belki de bir bilginin tek bir parçasını bulup tamamlamak için yaşamışlar hayatı. O zaman bilginin peşinde koşan bu insanlara bilgi ne demek deseydik büyük ihtimal onu aramak için gösterilecek çaba derlerdi. Öyle değil mi? Çok meşakkatli bir yolculukmuş bilgiyi edinmek ve anlamak. Çünkü bilgi öylece bir yerlerde duruyor olsa da insanlık tarafından görülmek istiyor. Elbette salt bilgi kıymetli ama insanın eli değdiğinde bilginin değeri ortaya çıkıyor. İşte değer dediğimiz olgu insanın bakışıyla insanın dokunmasıyla yüceliyor. Yaratıcı bilgiyi yaratmış olduğu halde insanın ilgisiyle muhatap olmayınca bilgi kendini açığa çıkaramıyor. Bir yerde öylece kalıyor. Keşfedilmeyi bekliyor. Burada bilginin kimlerin eline geçtiği kısmı da çok önemli ama başka bir makalenin konusu olduğu için şimdilik sadece bunu düşünelim diyorum.
BİLGİ LABORATUVARLARI
Evet atalarımız bilgiyi işlediler ona bir değer atfettiler ve önümüze koydular. Hem de ne yollardan geçerek. Bağdat kütüphaneleri, İpekyolları, Hicaz’ın, Endülüs’ün bilgi laboratuvarlarında işlenen nice bilgiler şu anda nükleer enerji hatta yapay zekanın temellerini oluşturdu. İnsan maddeyi enerjiye dönüştürdü. Enerji çeşitli teknolojik aletlerin kaynağı oldu. Ezcümle bilgi artık elimizde. Değil mi? Bir de bu bilgilerden fikir ürettiler bunların adına felsefe, sosyoloji, iletişim gibi isimler koydular veya koyduk. Bilgi laboratuvarlarda incelenen bilginin anlamı ile bugün bilgi diye önümüze düşen onca şey aynı mıdır?
BİLGİ BİTTİ Mİ?
İnsan her şeyi bildiğini, öğrenme ve bilgiyi edindiği çağın sonuna geldiğini zannettiği bir zamandayız. Daha doğrusu bilgiyi bir görüntüden öteye taşıyamayan bunun da bilgi değil bir enformasyon olduğunu bilemeyecek kadar cehalet dönemindeyiz. Oysa bilgi derinliği, hikmeti ve anlamı olan bir olguydu. O nedenle de biz Gazze’yi de tam manasıyla bilemedik. Zaten akan görüntüler bizim analiz yapmamıza izin vermeyecek derecede beyin sarsıntısı geçirmemize neden oldu. Bilgi bitmez. Haşa demeliyim. Bilgi biterse Allah’ı nasıl arayacağız? Bu da bizim arama yolculuğumuz bitti demektir. Bilgi sonsuzdur. Hatta her an yeni oluştadır. Bilginin evrimi vardır. Ruh sürekli tekâmüldedir. Bilgi de öyle. İşte biz bu aşamaya gelemedik. Aslında yukarıda bahsettiğim o bilgi laboratuvarlarında insanlar bilgi ve ruh tekamülünün evresine ulaşmışlardı.
LAYIKIYLA BİLSEYDİK EĞER…
Gazze’yi hakkıyla bilseydik eğer bugün bir aynanın önünde durduğumuzu görebilirdik. Ama bizler aynaya bakmaya cesaret edemedik, kaçtık. O görüntüler Gazze’deki vahşeti anlamaya yetmedi. Çünkü enformasyon denizinde boğulduk. Biz eğer gerçekten merak dürtüsüyle bilginin peşinde olsaydık bugün Gazze’yi, Doğu Türkistan’ı anlamıştık. Hatta anlamak bir yana bu hale gelmelerine izin vermezdik. Biz önce kendimizi anlamayı kestik. Bizim ağzımıza emzik, gözümüze ekran verildi ve oyalandık. Merak sadece dedikodu seviyesinde kaldı. O ne yapmış, kiminle nerede, nasıl, ne zaman? Merak bu kadar. Gazze’yi bilemedik, çünkü soru sormaktan kaçtık. Kudüs, Mescidi Aksa oralarda kopan tufanları bilemedik çünkü okuyup derinleşmek yerine yüzeyde boğulmayı yeğledik. Gazze’yi bilemedik bu gidişle de bilemeyeceğiz, bir avuç insan dışında. Gazze’yi bilmek isteyenler varsa buyursun bilginin peşine düşsün. Gazze’yi bilen birileri varsa zaten onlar Gazze gibiler. Gazze’nin yaydığı derin bilginin hikmetinden nurlanan bir kesim var vesselam.
Bir karşılaştırma
Sadelik bizde nedense bakımsızlıkla karıştırılıyor. Ama sadelik de bazı kadınların bakımsızlığın arkasına sığınmasına neden oluyor. Bu da ayrı. Bu yüzden midir nedir bilemiyorum ama bizde ikisinin arası yok. Ya çok makyajlı kadınlar hatta genç kızlar var. Hatta aşırılığa ve hatta artık makyajın getirdiği pis bir görüntüye sebep olacak kadar iğrenç bir makyaj yapma durumu var. Herkesin birbirine benzemesini geçtim artık. Bunun yanında Fransız kadınların sadeliği, makyaj yapmamaları, saçlarını boyamamaları veya ten renklerine uygun boyamaları dikkatimi çekiyor. Hatta bu yaz İtalya’ya gittiğimde en dikkatimi çeken şey İtalyan kadınlarının sadeliği oldu. Bizde çok fazla estetik var. Yani öğretmenimi botokslu sosis dudaklı görmek istemezdim. Allah’ta bu devirde öğrenci olmadım. Anlayacağınız İtalyan ve Fransız kadınlarını görmek insanı eskinin sadeliğine ve olması gereken bir dünyaya götürüyor. Ancak bizim kadınlarının aşırılığı ise Türk kadının o kendine has duru güzelliğine gölge düşürdü. Özellikle de göz önünde duran bazı isimlerin sürekli başı sonu gelmeyen tuhaf estetik olaylarından sonra artık mahallede komşu ablayı kalkık........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Daniel Orenstein
Grant Arthur Gochin