Mazlumların Avukatı: Bekir Berk - Mahkemelerden mahşere bir hayat
1945-46 öğrenim yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde üniversite öğrenimine başladı. Üniversiteyi bitirmesinin hemen ardından stajını yapıp 15 Nisan 1952’de İstanbul barosuna girerek avukatlığa başladı.
Bekir Berk 1950’li yılların sonlarına doğru hayatının akışına yön verecek bir dâvâ ile karşılaştı ve Nur Talebelerinin müdafaalarını üstlendi. Asrın Müceddidi Bediüzzaman Said Nursî ile tanıştı. Onun hem talebesi, hem de avukatı oldu.
Kendisi hayat safhasından bahsederken şöyle anlatmış: “Ben eskiden beri milliyetçi damarı kabarık biriydim. Tan Matbaası basıldığında milliyetçi gençlerle beraberdik. Sonraki yıllarda solcuların aldattığı Mareşal Fevzi Çakmak’ı bir konuşma ile uyardım. “Komünizme Karşı Mücadele” dergisi çıkardım. Osmanlı padişahlarına ve bilhassa Fatih, Yavuz ve Kanunî’ye hayrandım. Bu sevgi ve hayranlığım Risaleleri ve Nur Talebelerini tanıdıktan sonra daha da katlandı.”
BİZİ DEĞİL, DAVAMIZI SAVUN
“Bir defasında Nur Talebelerinin Ankara’da içeri alındığını ve yargılanacaklarını haber aldım. Müslüman bir ülkede din ve vicdan hürriyetlerine bu derece baskı yapılması beni derinden üzdü ve hamiyet duygularımı tetikledi. Bu arkadaşları savunayım dedim ve görüşmeye gittim. Ankara Ulucanlar Hapishanesi’nde kendilerini ziyaret ettim. Başta Zübeyir, Tahirî, Sungur ve Bayram Ağabeyler olmak üzere, Anadolu’dan pırıl pırıl Nur Talebeleri. Kendilerine iki sual tevcih ettim: Sizi buradan kurtarmaya mı çalışayım? Yoksa davanızı mı savunayım? Bu suale karşılık hep birden, ‘Bekir Bey bizim için mühim olan davamız. Biz icabında uzun süre burada kalalım, beis yok. Yeter ki siz davamızı müdafaa edin, o bize kâfi’ dediler.”
“BEN DE NURCU OLMAYA KARAR VERDİM”
“Davaları uğruna hapiste kalmaya razı olan bu ihlâs, sadakat, mahviyet ve tevazu abidesi kahraman insanların hali beni derinden etkiledi ve bu bahtiyar adamları karşımda görünce fedakârlığın ve........
© Yeni Asya
