Mürted ile fâsık hakkında farklı bir değerlendirme (2)
“Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine bakıp aldanma ve ‘Ekseriyetin efkârı benimle beraberdir’, deme! Çünkü fâsık adam, fıskı isteyerek ve bizzat talep edip girmemiş; belki içine düşmüş, çıkamıyor. Hiçbir fâsık yoktur ki, salih olmasını temenni etmesin ve amirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin.”2
Bu ikinci ifade paralelinde bir ifade daha var onu, bununla bütünleştirmeliyiz:
“...Hem insanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hâzırayı [el altında bulunan hazır bir lezzeti], ileride gayet büyük bir mükâfata tercih eder. Ve az bir hâzır sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden [ertelenmiş azaptan] ziyade çekinir. Çünkü tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor. Belki, inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalb ve akıl susarlar, mağlup oluyorlar. Şu hâlde; kebairi işlemek, imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle, akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir.”3
Bu ifadede fâsık adamın iç dünyası muhatap alınır ve tahlil yapılır.
Etrafındaki günah işleyenlerin çokluğuna bakarak, kendi günahkârlığını savunmaya kalkışmaması, görmemezlikten gelmemesi ve hatta kendini avutmaması, aldanmaması hatırlatılır.
Cümlenin devamında fâsıkın psikolojik........
© Yeni Asya
