menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ben Hacca çağrıldım-2

10 10
thursday

13 yıl bekledikten sonra, çok şükür Rabbim bana hac yolculuğunu nasip etti. Bu satırlarda hem manevî tecrübelerimi, hem de hac organizasyonuna dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Hacca hazırlık

Hacca çağrıldıktan sonra hacı adayı ciddî bir şekilde o mübarek beldeye kendini ruhen ve bedenen hazırlamalı. Dünyayla bizi bağlayan bağlardan yavaş yavaş kopmak gerekir. Artık sosyal medya, malayanî şeyler, siyasî haberlerden hacı adayı kendisini uzak tutmalı ve manevî havaya girmelidir. Ben hacca gitmeden bir ay önce sosyal medyadan tamamen kopacağıma karar vermeme rağmen azaltsam da tamamen başaramadım. Ama Allah’a şükür ki, Hac süresi boyunca hiçbir habere bakmadım, sosyal medyaya giriş yapmadım. Hatta bir ara arkadaşımla bu konuyu konuşurken o, “Haberlere biraz bakmak gerekir” dedi. Ben de “Dördüncü Mesele”yi okudum. Arkadaşım kabullendi ama “Bunu kaç kişi yapabilir ki” dedi.

Hac ibadetinin kazandırdıkları

Nasıl ki, oruç insana sabrı, iradeyi ve aç kalan insanların durumunu yaşayarak öğretiyor. Hac ise, daha fazlasını öğretiyor. Diğergamlığı, paylaşmayı, sabrı, fedakârlığı ve yardımlaşmayı öğretiyor. Bir mü’minin kardeşini tercih etmesi, tanımadığı ve dilini bilmediği bir mü’min kardeşiyle elindeki yemeği paylaşması, en sıkışık bir zamanda seccadesini paylaşması gibi. Fedakârlık örneklerine gelince çocuğunu omzunda taşıyan babalar, kucağında çocuğunu taşıyan anneler... Tekerlekli sandalyede eşlerine tavaf ettirenler. Anne ve babasını tekerlekli sandalyede gezdirenler. Hacda çok ciddî fedakârlık örneklerini görmek mümkün. Dolayısıyla hac ibadetinin bir hacıya bu yönde öğrettiği bir çok davranış oluyor.

Hac arkadaşlıkları

Beni en çok etkileyen dilini dahi bilmediğim kişilerle tanışmak onlarla beraber olmak, arkadaşlık kurabilmekti. Bir gün tavaf için Kâbe’ye girerken ihramsız olduğum için polisler metafa (tavaf yapılan yer) sokmadılar. İkinci kata yönlendirdiler. O esnada Koreli bir genç yanımdaydı, beraber ikinci katta tavafa başladık. Tavaf süresince beni bırakmadı. Tavaftan sonra öğle namazını da beraber kıldık. “İngilizce biliyor musun?” dedi. Hayır dedim. Fransızca biliyormuş, ben de ancak birkaç kelime biliyordum. Ben Cevşen’den okuyordum, o ise sürekli ezberden dualar yaptı, beraber resim çektirdik ve vedalaştık. İkinci bir dil bilmeyişimin sıkıntısını çok yaşadım. Âdeta natık-ı ebkem olduğuma çok........

© Yeni Asya