İklim kanunlarının görünmeyen yüzü
Dizi: İklim kanunları: Küresel kontrol aracı mı? - 1
Dr. İ. Seyda Durgun
İklim değişikliği, günümüzün en acil küresel problemlerinden biri olarak kabul edilmekte ve uluslararası düzeyde kanunî düzenlemelerle mücadele edilmeye çalışılmaktadır. Paris Anlaşması gibi uluslararası çerçeveler ve ulusal iklim kanunları, sera gazı emisyonlarını azaltma, yenilenebilir enerjiye geçişi teşvik etme ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama gibi temel hedeflere odaklanmaktadır.
Türkiye de bu küresel çabalara katılmış ve kendi iklim kanunu teklifini gündemine almıştır. Ancak, bu iyi niyetli ve çevresel amaçları barındıran düzenlemeler, bazı kesimler tarafından haklı olarak farklı bir perspektiften ele alınmakta ve küresel güçlerin veya belirli ideolojilerin (“Deccaliyet projeleri”) gizli amaçlarına hizmet eden kontrol mekanizmaları olarak yorumlanmaktadır.
Bu çalışma, iklim kanunlarının dünyadaki ve Türkiye’deki mevcut durumunu özetleyerek, kanunların genel kabul görmüş olumlu yönlerini ve karşılaştığı zorlukları ortaya koymaktadır. Ardından, “Her olayın iki yönü vardır” prensibinden hareketle, bu kanunların ve beraberindeki politikaların nasıl bir “komplo teorisi” bakış açısıyla, özellikle ekonomik kontrol, dijital gözetim, hayat tarzı kısıtlamaları ve ulusal egemenliğin aşınması gibi potansiyel olumsuzluklarla ve “Deccaliyet projeleri” kavramıyla ilişkilendirildiğini analiz etmektedir. Makale, iklim değişikliğiyle mücadelenin gerekliliğini teslim ederken, politika yapıcıların ve kamuoyunun, bu süreçlerin şeffaflığı, adaleti, ferdî hürriyetlerin korunması ve millî bağımsızlık üzerindeki potansiyel etkileri konusunda uyanık olması gerektiği sonucuna varmaktadır.
Yeşil yasalar mı, gizli ajandalar mı?
Sanayi Devrimi’nden bu yana artan sera gazı emisyonlarının yol açtığı iklim değişikliği, gezegenimiz için hayatî bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Küresel sıcaklık artışı, aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve biyoçeşitlilik kaybı gibi sonuçlar, dünya genelinde devletleri ve uluslararası kuruluşları harekete geçirmiştir. Bu mücadelede en önemli araçlardan biri, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma, yenilenebilir enerji kullanımını arttırma ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama konularında yasal bağlayıcılık getiren iklim kanunları ve politikalarıdır. Paris Anlaşması gibi uluslararası çerçeveler, ülkeleri ortak hedefler belirlemeye ve ulusal katkılarını (NDC) beyan etmeye teşvik etmiştir.
Türkiye de Paris Anlaşması’nı onaylayarak ve 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi belirleyerek bu küresel sürecin bir parçası olmuştur. Ülkemizin ilk İklim Kanunu teklifinin Meclis gündemine gelmesi, bu alanda yasal bir çerçeve oluşturma niyetini ortaya koymaktadır. Kanun teklifinin, yeşil büyüme, net sıfır hedefi, emisyon azaltımı, uyum faaliyetleri, karbon fiyatlandırması mekanizmaları ve kurumsal yetkilendirme gibi alanları kapsaması öngörülmektedir.
Ancak, “Her olayın iki yönü vardır” prensibinden hareketle, iklim kanunları ve uygulamaları sadece çevresel kurtuluşun bir yolu olarak değil, aynı zamanda potansiyel olarak gizli........
© Yeni Asya
