Şüphe ile aklın kaybı – 2
Bazı yorumlar ise yazıda hiç savunmadığımız kişi ve yapıları desteklediğimizi iddia eden ithamlar ve imalar içermekteydi.
Oysa yazımızın amacı, travmalardan beslenen ve refleks hâline gelmiş bir düşünme biçimini teşhis ve teşhir etmekti. Sırf bunun için bu şekilde imalara muhatap olmak aslında eleştirdiğimiz zihnî daralmayı da doğruladı.
Görüyoruz ki, travmatik meselelerde yalnızca düşünme biçimini değiştirmeye davet etmek bile yeterince kışkırtıcı sayılabiliyor.
Geçtiğimiz yıllarda Irak’tan Suriye’ye, Filistin’den Çeçenistan’a, Somali’ye kadar birçok coğrafyada Müslüman halklar büyük yıkımlar ve aşağılanmalar yaşadı:
ABD, İngiltere, Sovyetler/Rusya ve İsrail tarafından bölünmüşlükle, sefaletle, vekâlet savaşlarıyla yüz yüze bırakıldık. Bizi koruduğunu söyleyen, ama aslında büyük çıkarların yerel araçları olan yönetimler tarafından kullanıldık. Arap baharı gibi bölgesel olaylar büyük travmalar bıraktı. Üstelik bazen kendi içimizden güvendiğimiz kişi ve yapılar tarafından da yarı yolda bırakıldık.
Bazılarımız bu kolektif travmayı, tepkiye dayalı bir refleks hâline getirdi. Bu refleks içinde, bizleri ezen rejimlerin günahlarını görmezden gelebilir hâle geldik. Esad........
© Yeni Asya
