menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

AB’nin akıbeti ve Türkiye’nin istikâmeti

15 10
wednesday

Bizim Avrupa Birliği’ne ideolojik bir bağlılığımız olamaz. Bediüzzaman’ın kavramsallaştırdığı “Birinci Avrupa” bir kurum veya siyasî blok değil, bir ilkenin, bir mefkûrenin yansımasıdır. “Birinci Avrupa”nın varlığı, aynı şekilde “Birinci Asya”, “Birinci Amerika” veya “Birinci Türkiye”nin de imkânına işaret eden metodolojik bir yaklaşımdır. Avrupa Birliği de bu bakımdan, hem “Birinci Avrupa”yı, yani hak ve adalet gibi değerleri barındıran yönüyle; hem de “İkinci Avrupa”yı, yani menfaat, çıkar ve güç merkezli yüzüyle birlikte okunmalıdır. Dolayısıyla AB’ye dair yaklaşımımız, geçmişte takılıp kalmış bir nostaljiden ibaret olamayacağı gibi, geleceğe dönük romantik temennilerin de etkisi altında şekillenemez.

Bu sürecin yıllardır manşet olan sorusu şudur:

“Türkiye AB’ye alınır mı?”

Hayır.

Türkiye, AB’ye kolaylıkla alınabilecek kadar küçük çapta bir ülke değildir.

“Peki, Türkiye AB’ye girebilir mi?”

Evet.

Türkiye, AB’ye “girebilecek”, buna gücü yetebilecek nadir ülkelerden biridir.

İki cevap arasında var gibi görünen zıtlığı açıklayalım:

Macaristan, Romanya, Yunanistan ve........

© Yeni Asya