Umursamak neden bir yük haline geldi?
Umursamak neden bir yük haline geldi?
Ahmet Can Karahasanoğlu
Frenk düşünür David Graeber, bir köşe yazısına on yıl kadar önce şöyle başlıyordu:
“Toplumda en çok ‘başkalarını umursayan’ insanlar yani öğretmenler, hemşireler, temizlikçiler, bakıcılar, sosyal hizmet çalışanları ya da emekçilerin çoğu aynı zamanda en az değeri gören insanlardır.”
Kabaca, “başkalarını ne kadar çok düşünürsen, sistem seni o kadar az önemser” diyordu. İşte bu çelişkiyi “işçi sınıfının laneti” olarak tanımlıyor Graeber.
Emekçilerin, hayatlarını idame ettirebilmek için başkalarının ihtiyaçlarına duyarlı olmak zorunda kaldıklarını söylüyor.
Bu “fazla umursama” hali, onları hem sömürüye hem de duygusal tükenmişliğe açık hale getirir.
Graeber’den ilhamla; “iyi olma”nın yerini “kendini düşünme”nin aldığı bir toplumdayız.
Yani “akıllı olmak” artık “kendini düşünmek” anlamına geliyor. Egoist olabildiğin nispette, beyaz yakalılar arasında yükselebilirsin. Bir öğretmenin öğrencisine gösterdiği şefkat, artık bir meziyet değil, aksine bir zafiyete dönüştü.
İşte bu, insanlığın yorgunluğudur.
Taşrasından kopmuş insanın ütopyası, tüketim toplumuna dönüşmekmiş. Bunu bize tarih gösterdi. Göz göze gelmek istemediğimiz bir insanla empati kurmayalı ne kadar zaman oldu?..
O görmezden gelmek istediğimiz insanın acısını hissetmek yoruyor bizi. Umursamamak hep daha kolay olmuştur. Hatta yeni bir psikolojik zırh türü olarak “mesafeli durmak” pompalanıyor sosyal medyada.
“Gönlünüzden........© Yeni Akit





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d