menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni Paylaşım Savaşı ve Halkların Direniş Hattı

12 0
09.08.2025

Ortadoğu’da emperyalist planlar yeni bir döneme girmiş durumda. ABD, İsrail ve Avrupa Birliği’nin öncülüğünde şekillenen çok katmanlı müdahale stratejisi; enerji yolları, güvenlik mimarisi ve siyasi sınırların yeniden belirlenmesine odaklanıyor. Ukrayna savaşı, Çin’in yükselişi ve İran’ın bölgesel güç dengelerindeki rolünün zayıflaması, emperyalist merkezleri Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye zorluyor. Bu kapsamda Türkiye, NATO’nun ileri karakolu olarak jeopolitik bir ön cepheye dönüştürülüyor; iç politikası ise bu küresel planlarla uyumlu hale getiriliyor.

Bu paylaşım döneminin önemli bir özelliği, emperyalist merkezlerin bölgesel krizleri artık sadece kontrol etmekle kalmayıp, bilinçli şekilde yönetilen bir istikrarsızlık stratejisine dönüştürmeleridir. Enerji koridorları ve ticaret yolları üzerinde sürekli bir gerilim üretmek, hem askeri varlıklarını meşrulaştırmak hem de yerel aktörleri bağımlı kılmak için kullanılmaktadır. Türkiye gibi ülkeler, bu “kontrollü kaos” stratejisinin uygulama alanı ve baskı aracı haline gelmektedir. Sınır güvenliği, göç politikaları ve “terör” söylemleri yalnızca güvenlik önlemleri değil, aynı zamanda bölge halklarının kaderini şekillendiren jeopolitik mühendislik araçlarıdır. Ortadoğu’daki yeni dizayn, kısa vadeli askeri başarıların ötesinde, kalıcı siyasi bağımlılık ilişkileri inşa etmeye yöneliktir.

Gazze’deki direniş, İsrail’in bölgesel egemenlik kurma çabalarına karşı bir kırılma noktasıdır. Türkiye gibi ülkelerde yükselen faşist rejimler, bu emperyalist planların hem aracı hem de sonucu olarak güçlenmektedir. Bugün emperyalizm, dış politika kadar içeride inşa edilen rejim biçimlerini de doğrudan belirlemektedir. Filistin direnişinin sürdürülebilirliği, emperyalist dizaynın kırılma ihtimalini gösterdiği kadar, bölge halklarının ortak mücadelesinin önünü açmaktadır.

Kurumsuzluk Rejimin Yönetim Biçimi ve Krizin Kaynağı

Türkiye’de siyasal rejim artık klasik otoriter tanımların çok ötesinde; yapısal bir kurumsuzlaşma yönetimi olarak örgütlenmiştir. Yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki dengeler tamamen ortadan kalkmış, tüm güç tek bir kişinin iradesine bağımlı hale gelmiştir. Bu durum, rejimin zayıflığından değil; bilinçli ve stratejik bir tercih olarak uygulanmaktadır.

Neoliberal birikim modelinin tıkanması, rejimin faşistleşme sürecini derinleştirmiştir. Grev yasakları, artan iş cinayetleri ve kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi, devletin açıkça emek karşıtı bir kimliğe bürünmesini sağlamıştır. Hukuksuzluk artık sistemin istisnası değil, temel kuralıdır. Seçimler siyasi manipülasyonun araçlarına indirgenmiş, toplum genelinde kuralsızlık ve keyfilik kalıcı hale gelmiştir.

Kurumların işlevsizleşmesi, liyakatin yerini sadakatin alması, keyfiliğin kurumsallaşması; bu durumlar krizin ürünü değil, bizzat kriz yönetimini mümkün kılan siyasal stratejilerdir. Rejim ancak sürekli bir olağanüstü hal ruhuyla, özel kararnamelerle ayakta kalmaktadır. Kamu emekçilerinin 60 günlük grev erteleme kararnamesi gibi düzenlemeler, fiili grev yasağı olarak hayata geçirilmektedir.

Bu kurumsuzluk, rejimin zayıf olması değil, temel yönetim........

© Yarın Haber