Mavi Vatan’dan açık denizlere -II
Cem Gürdeniz yazdı…
Deniz Kuvvetleri Stratejisi, devletin denizlerdeki çıkarlarını nasıl koruyacağını ve geliştireceğini belirleyen, rotayı çizer. Milli güç unsurlarının sentezi olarak ortaya çıkan deniz gücümüzün Mavi Vatan ve ötesi açık deniz alanlarında nasıl kullanılacağını belirler. Hangi kuvvet yapısına sahip olacağımızı; Gerginlik, barış ve savaş dönemlerinde öncelik sırasına göre hangi görevleri icra edeceğini; gücün dinamik kullanımında temel konvansiyonel deniz harp ve asimetrik harp doktrinlerinden hangisini kullanacağını belirler.
Deniz gücümüz yani donanma ve sahil güvenlik unsurlarımız (Savaşta) diğer kuvvetlerle müşterek ve gerekirse birleşik harekatın gerekli kıldığı harekât ihtiyaçlarını lojistik, istihbarat, harekât eğitim ve nitelikli personel katkısı ile karşılayabilmelidir. Son tahlilde bu gücün barış, kriz ve savaş dönemlerinde en uygun şekilde kullanımını sağlayacak deniz kuvvetleri stratejisinin dinamik ve esnek şekilde belirlenmesi, planlanması ve barış zamanında denenmesi gerekir.
Planlama yapılırken Ege-Doğu Akdeniz-Karadeniz harekât sahalarındaki kısa ikmal rotaları ile KKTC’nin varlığı Türkiye’ye hızlı reaksiyon ve sürdürülebilir harekât temposu avantajı sağlamaktadır. SİHA/SİDA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) /Silahlı İnsansız Deniz Aracı) teknolojilerindeki üstünlüğümüz, çevre denizlerde düşük maliyetli sürekli varlık yaratma yeteneği sunarken, Ege gibi kıyı sularda karada konuşlu hareketli veya sabit gemi karşı füzeleri ile kamikaze dronlar veya SİHA’larla çok etkili i engelleme (A2) ve deniz alanı yasaklama (AD) operasyonları yapılabilir. Bu kapsamda savaşın ilk gün ve haftalarında yüksek değerli savaş gemilerimizi korumamız ve düşmana kolay hedef olacak fırsatlardan uzak tutmamız gerekir.
Deniz Kuvvetlerimiz konvansiyonel ve asimetrik araç ve taktikleri kullanarak; diğer kuvvetler ve kurumlar ile gerek konvansiyonel gerekse hibrid savaşın gerektirdiği kapsam ve ölçekte olmak üzere: 1.Hem kıyı sularda hem de açık denizde savaşacak şekilde donatılmalıdır. 2.Ege ve Akdeniz ile mücavir denizlerdeki stratejik çıkar ve ilgi alanlarına sadece taktik sonuç değil stratejik sonuç da alabilecek şekilde denizden güç intikal ettirebilmelidir. 3.Belirli alanlarda kesin deniz kontrolü tesis edebilmelidir. 4.Seçilmiş alanlarda erişimi engelleme (A2) ve alan yasaklaması (AD) yapabilecek yeteneklere sahip olmalıdır. 5. Deniz ticaretimizi koruyabilmelidir.
Türkiye’nin ticaret yolları ve enerji güvenliği ile dış Türklerin emniyeti ve jeopolitik etki için sadece Akdeniz’de değil, Kızıldeniz-Hint Okyanusu hattında da var olması gerekir. Küresel ticaret ağlarına bağlanabilmek, Akdeniz’e sıkıştırılmış bölgesel güçten, okyanus erişimli orta ölçekli kıtasal aktöre dönüşümü düşünmemiz gerekir. Söz konusu Deniz Kuvvetleri görevlerinin bazıları Türk Dünyasının çıkarlarını korumak ve uzak alanlardaki dost ve müttefik ülkelere gerektiğinde destek sağlamayı gerektirir. Bu nedenle Mavi Vatandan Açık denizlere yöneliş kaçınılmaz ve yakın bir gelecektir. Böylece açık denizlerde sürekli varlık gösterecek Türk deniz gücü kıtasal açılım ve gereken yerlerde caydırıcılık sağlayacaktır. Bu kapsamda Türkiye’nin gelişen deniz stratejisi, küresel doktrinlerin en etkili araç ve stratejilerini kendi coğrafi ve jeopolitik gerçeklerimize harmanlayan hibrit bir model oluşturmalıdır. Böylece Mavi Vatan’dan açık denizlere yöneliş “yetki alanı merkezli savunma” anlayışından “ileri üslenme ve sürekli caydırıcılık” vizyonuna doğru evrimsel dönüşümü başarmamız gerekir. Bu dönüşümün başarısı, denizin altına hakimiyet, milli savunma sanayiinde yüksek tempo ve üretim kalitesi ve komuta kontrol ve karar süreçlerinde dayanıklılık esas olmalıdır.
Deniz stratejimizi belirlerken özellikle 24 Şubat 2022’de başlayan Rusya Ukrayna (dolaylı NATO) hibrid ve sıcak savaşının tüm özelliklerini içeren çatışmasının Karadeniz’de deniz ortamına yansımaları göz önüne alınmalıdır. Benzer şekilde Aralık 2023’ten itibaren donanması olmayan Yemenli Husilerin Bab El Mandeb Boğazının kontrolünü ele geçirmesi ve her şeye rağmen sürdürmesi tarihte örneği zor bulunacak asimetrik bir başarıdır. Ders almak gerekir. 2012 sonrası Güney ve Doğu Çin Denizlerinde Çin Donanmasının (PLAN), Sahil Güvenlik ve Milis Balıkçı filolarının uyguladığı taktikler, klasik paradigmaları değiştirmiştir. Son yıllarda insansız, silahlı/silahsız hava, suüstü ve sualtı araçlarıyla, hipersonik gemiye karşı (ASM) füzelerin, akıllı mayınların, yapay zekâ uygulamalarının ortaya çıkması, deniz harekatının bilinen pek çok prensip ve usullerini alt üst etmiştir. Geleneksel taktik ve stratejiler bugün yerini yeni hibrit stratejilere bırakmıştır. Artık kıyı sulara giren 1 milyar dolarlık bir firkateynin, 1 milyon dolarlık gemiye karşı füze/ insanız silahlı hava / su üstü aracının sürpriz bir baskını ile ciddi hasar alması, harekattan sakıt kalması ve hatta batırılması söz konusudur. Denizaltıların ve su altı araçlarının tespitinin günümüz teknolojik koşullarına rağmen hala gizliliğini koruması ve tespit edilebilirliğinin çok zor olması su altını deniz harbi başladığında asıl belirleyici ortam durumuna sokmuştur. Örneğin Akdeniz’e giren Amerikan uçak gemilerinin NATO tatbikatları sırasında dahi tatbikat denizaltıları tarafından uzaktan tanziri hücuma uğramaları vakayı adiyenedir.
2020’li yıllarda ortaya çıkan jeopolitik dinamikler Türkiye’yi Mavi Vatan yani yetki alanları merkezli savunma refleksinden öteye taşıdı. Özellikle 7 Ekim 2023 İsrail Hamas çatışması sonrası Türkiye için en önemli jeopolitik değişim İsrail’in Gazze’de giriştiği soykırım ve paralelinde Türkiye ile KKTC’ye açık tehditlerinin ortaya çıkmasıdır. İsrail’in Türkiye düşmanlığı sadece iktidar partisinin 2009 sonrasında iç siyasette dinci oyların konsolidasyonuna yönelik dinsel karşıt söylemi ile ortaya çıkan bir olgu değildir. Aksine ağırlıkla dincileşen İsrail’in jeopolitik vizyonunun sonucudur. Bu kapsamda İsrail’in başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere Yunanistan ve GKRY ile stratejik ittifak ilişkileri içinde olduğu dikkate alınırsa Deniz Kuvvetlerimiz, Doğu Akdeniz’de sıfır toplamlı jeopolitik çıkar çatışmalarında karşısında ABD ve AB desteğinde Yunan ve İsrail deniz ve hava gücü ile karşı karşıya gelecektir. Kısacası iki ayrı rakip ve deniz cephesinde bir çatışma söz konusu olacaktır. Ancak her iki ülkenin Cebelitarık, Bab El Mandeb ve Süveyş Kanalı çıkışlı deniz ticaret rotalarına bağımlı oldukları dikkate alınırsa gerçekte böylesi bir senaryoda tüm Akdeniz ve Kızıldeniz Türk Deniz Kuvvetlerinin harp sahası olacaktır. Bu durum Mavi Vatan’dan Açık Denizlere Doğru Yönelişimizi şimdiden ivmelendirmelidir.
Deniz Kuvvetlerimizin harekât temposu ve harekât çapının artışı paralelinde son yıllarda sürekli gelişme gösteren savunma sanayimizin yeni ürünleri stratejimize süratle entegre edilmelidir. Örneğin Havadan Bağımsız Tahrikli (HBT) denizaltılarımız, gemiye konuşlu gemiye konuşlu TB3 gibi silahlı insansız hava araçları (SİHA) Tayfun -4 yarı hipersonik füzeler, Gezgin seyir füzeleri, Atmaca Gemiye Karşı füze sistemi, SİDA (Suüstü İnsansız Deniz Araçları) ve SİDA sürü sistemleri, insansız sualtı araçları gibi yerli silah ve savaş........
© Veryansın TV
