Bugünün Kufelileri Olmak Veya Olmamak
Tarihte yaşanmış öyle hadiseler, ortaya konulmuş öyle tutumlar vardır ki, zamanla tarihsel olmanın ötesinde evrensel ve zamanlar üstü bir mahiyet kazanmış, bir yönelimin, yaklaşım ve tutumun sembolü olmuşlardır.
Muaviye’nin, kendisinden sonra riyaseti Ümeyyeoğullarına hasretmek yerine Ümmete devretme konusunda Hasan (r.a.) ile yaptığı akdi bozarak veliaht tayin ettiği ve kendisine kılıç zoruyla biat toplamak için yapmadık zulüm bırakmadığı fâsık oğlu Yezid’in kanlı ordusunun, ona biat etmeyi reddeden Hüseyin (r.a.) ve beraberindeki az sayıdaki mü’mini hunharca katlettiği ve bir kısmını da esir aldığı Kerbela hadisesi ve Kerbela’yla bağlantılı kimi topluluklar ve onların tutumları bu niteliktedir.
Artık ne Hasan (r.a.) ile yaptığı akdi bozarak Ümmete ihanet eden Muaviye tarihsel bir figürden ibarettir, ne direniş yerine basiretsiz bir uzlaşmayı tercih eden Hasan (r.a.), ne Muaviye’nin fâsık oğlu Yezid, ne zalime ve fâsık yöneticiye boyun eğmek yerine direnişi, cihad ve şehadeti tercih eden Hüseyin (r.a.) ve beraberindeki 70 kişi civarındaki mü’min topluluk, ne Hüseyin (r.a.) ve yârenini Yezid fâsığının gayr-i meşru yönetimi uğruna katledecek kadar alçalan askeri birliğin komutanı olan Ömer b. Sad (Sad b. Ebi Vakkas (r.a.)’ın oğlu), ne de Hüseyin’i Irak’a dâvet edip ardından da Kerbela’da zalim Yezid ordusu karşısında yalnızlığa terk eden Kufeliler…
Bu aktörlerin her biri, her asırda yaşamaya devam etmekte, kendi iradeleriyle tercih ettikleri hak veya bâtıl rollerini oynamakta ve mutlak adalet günü olan Hesap Günü bu tercih ve rol alışlarının neticesiyle yüzleşmek üzere son nefeslerini verip hayat imtihanlarını neticelendirmektedirler.
Mesele, bugünün Muaviyelerini, Yezidlerini, Ubeydullah b. Ziyadlarını, Ömer b. Sadlarını ve onların zulme dayalı emirlerine itaat eden askerlerini, Kufelilerini ve diğer yanda Hüseyinlerini ve ona yârenlik eden sâdık mü’minleri tesbit edebilmek, her çağda, her an ve mekânda tekrarlanan bu sahnede doğru tarafta yer alabilmektir.
Kimdir bugünün Muaviyeleri, Yezidleri, Ömer b. Sad ve Kufelileri? Kimdir bu çağın Hüseyinleri ve yârenleri?
Biz bu tekrarlanan Kerbela sahnesinde hangi taraftayız? Belli bir bilinç üzere olan mü’minler olarak tabii ki alçak Yezid, katil Ubeydullah b. Ziyad, mücrim Ömer b. Sad ve onların kanlı ordusunun tarafında olma ihtimalimiz yok, dolayısıyla bir muhasebe yapacaksak -ki mutlaka ve sürekli yapmalıyız-, sahnenin olumsuz yönü itibariyle Kufeliler yönüyle kendimizi murakebe etmeliyiz.
Bizler, bugünün Kerbela sahnesinde Hüseyin ve yârenleri tarafında mıyız, yoksa bugünün Kufelileri miyiz, bunu çok ciddi bir şekilde sorgulamalıyız.
Unutmamalıyız ki Kufeliler, kalpleri o gün için Emevilerin temsil ettiği bâtıla karşı haktan yana olan insanlardı. Zaten o sebeple Hüseyin (r.a.)’ı Kufe’ye dâvet etmişler, onun riyasetinde bâtıl Emevi otoritesine karşı kıyam etmeyi düşünmüşlerdi.
Lakin kılıçları ondan yana olamadı. Evet, Yezid’den yana da olmadı kılıçları. Fakat bâtıla karşı olmak ve ona destek vermemek yeterli değildi. Haktan yana olmak ve fiilen hakkın yanında yer almak gerekiyordu. İşte Kufeliler, bizzat kendilerinin dâvet edip kıyam üzere ahidleştikleri Hüseyin (r.a.)’ı Kerbela’da yalnızlığa terk ederek hakkın yanında fiilen yer almaktan imtina ettiler. Bunun temel sebebi de, Allah’tan çok Emevi otoritesinden korkmalarıydı.
Son raddede eşleri, aşları, evlatları, ev-barkları, bağ-bahçeleri, çok değer verdikleri binekleri vs kendilerine Allah yolunda can feda etmekten daha sevimli geldi, iş fiilen taraf olmaya geldiğinde geçici dünyayı kalıcı âhirete tercih ettiler.
İşte Kufelilik budur ve Kufelilik, başta da belirttiğimz gibi artık tarihsel bir tutum değil, kıyamete kadar tekrarlanacak ve bugün el’an tekrarlanmakta olan bir tutumun adıdır.
Bir “Kerbela Bilinci” İnşa Edilmeli
Kerbela konusunda mevcut durumda İslam dünyasındaki dört yaygın yönelimin yaklaşımlarını şu şekilde özetlemek mümkün:
Şia, Kerbela’yı olması gerektiği gibi güncel tutmak ve gümdemleştirmekle kalmıyor, maalesef ötesine geçerek bu hadiseyi fetişleştiriyor, anma merasimleri, anlamaya yönelik faaliyetlerden öte insanların kendilerine fiziki zarar da verebildikleri mâtem ritüelleriyle ve muharref inanç ve söylemlerle öne çıkıyor.
Sünnilik’te ise maalesef Kerbela diye bir gündem söz konusu değil. Bu durum Sünni yaklaşımın Hüseyin (r.a.) ve direnişine yönelik bir tavrı değil tabii ki. Sünnilik tarihsel olarak Kerbela’da hakkın, haklı olanın yanında olmuştur, Muaviye ve Yezid’i ismen dahi silip atmıştır. Bu yönüyle hakkını teslim etmek gerekir.
Lakin Sünniliğin klasik yaklaşım biçimi olarak fiili tavır almaktan uzak durma, zulmün yanında yer almamakla birlikte, zulme karşı kıyam konusunda da aşırı temkini esas alan tutumu bu alanda da kendisini göstermekte ve Sünni dünyada bir “Kerbela bilinci” oluşmasına izin vermemektedir. Dolayısıyla Kerbela, tarihsel bir hadise olarak dillerde anılıp geçilmekte.
Tarihsel olarak Sünnilik çatısı altında kabul edilen, lakin birçok konudaki yaklaşımıyla klasik Sünnilik’ten büyük oranda ayrışan Selefilik’te ise durum maalesef vahim diyebileceğimiz boyutta. “Kerbela bilinci”ni bir tarafa bırakalım, çeşitli Selefi çevrelerin Muaviye’yi ve hatta kimilerinin daha da ileri giderek Yezid’i tezkiye ve tazim etmek gibi anlaşılmaz bir tutum içine girdiği gözlemleniyor.
Şia, Sünnilik ve Selefilik üstü, doğrudan Kur’an ve ona dayalı Nebevi örneklik (Sünnet) temelinde İslam’ı anlama ve yaşama çabası içerisindeki vasat Kur’ani çizgi ise, Kerbela konusunda Sünni çizgiyle aynı karede buluşuyor diyebiliriz. Maalesef Kur’ani çizginin geneli için de Kerbela, 7. asırda olmuş-bitmiş tarihsel bir hadise durumunda.
Şahsen bu dört tutumun dışında, Kerbela’nın hakkını verecek bir tutum inşa etmemiz, Kur’ani/Nebevi çizgide bir “Kerbela bilinci” oluşturup bunu diri tutmamız gerektiği kanısındayım.
Şunu bilmek gerekir ki Kerbela çok büyük bir kırılma noktasıdır. Tarihte yaşanmış hadiselerden bir hadise değildir. Hakla bâtılın müşahhaslaştığı, tıpkı Bedir günü gibi bir furkan günüdür. Rasulullah (a.s.) ve güzide ashabının (r.a.) nice meşakkatlerle 22 yılda inşa ettiği İslami toplumsal ve siyasal yapının, bir kabile asabiyeti uğruna türlü hile, desise ve zulümlerle ortadan kaldırılıp fısk-fücura dayalı bir saltanatın dayatılmasına karşı tevhidi itiraz ve isyanın........
© Venhar Haber
