menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Savaşa Hazır Ol: Kuşatılan Türkiye

15 0
15.09.2025

Türkiye, günümüzde sadece sınırlarıyla değil, aynı zamanda stratejik konumuyla da çok boyutlu bir tehdit ve kuşatma ortamıyla karşı karşıyadır. Ege’den Batı Karadeniz’e, Doğu Akdeniz’den Suriye sınırlarına kadar uzanan coğrafi alan, ülkeyi hem enerji hem güvenlik açısından küresel ve bölgesel güçlerin odak noktası hâline getirmektedir. Bu durum, Türkiye’nin hareket alanını daraltırken aynı zamanda stratejik önemini de artırmaktadır (IISS, 2024).

ABD ve İsrail’in bölgedeki öncelikli çıkarları, Yunanistan, GKRY ve bazı AB ülkeleriyle yürütülen işbirlikleri aracılığıyla Türkiye’nin enerji ve güvenlik politikalarını ciddi şekilde sınırlamaktadır. NATO’nun 5. maddesi, olası bir İsrail saldırısında Türkiye’ye doğrudan güvence sunmayacak; AB ise ABD ve İsrail odaklı dayanışma gösterecektir. Bu bağlamda Türkiye, hem uluslararası platformda hem de sahada kendi savunma ve diplomatik stratejilerini bağımsız olarak geliştirmek zorundadır (Chatham House, 2024).

Sahada ise ABD ve İsrail destekli ucuz paralı askeri PYD/YPG tehdidi, Türkiye’nin sınır ve iç güvenliği üzerinde sürekli bir baskı oluşturmaktadır. TBMM’deki sözde çözüm masası ve belediyeler operasyonları, BOP stratejisi kapsamında halkın gerçekleri bilinçli şekilde görmesini engelleyen manipülasyon araçları olarak işlev görmektedir. Bu durum, Türkiye’nin askeri ve toplumsal hazırlıklarını ertelemesine ve savunma kapasitesini sınırlamasına yol açmaktadır.

1.1. Türkiye’nin Stratejik Konumu

Türkiye, Avrasya’nın kavşak noktasında yer almakta ve kara ile deniz yollarının kritik bir kesişim noktasında bulunmaktadır. Bu konum, ülkeyi enerji hatlarının ve uluslararası ticaret yollarının güvenliği açısından stratejik bir merkez haline getirmektedir. Aynı zamanda Türkiye’nin tarihsel ve kültürel bağları da bölgedeki güvenliğin önemli bir unsuru olarak öne çıkmaktadır (Çiftçi, 2025).

Stratejik konum, Türkiye’yi hem fırsatlar hem de tehditlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Özellikle enerji güvenliği, deniz yetki alanları ve bölgesel istikrar konuları, Türkiye’nin güvenlik stratejilerinin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır (Bingöl, 2025). Bölgesel ve küresel aktörlerin etkisi, Türkiye’nin manevra alanını sürekli olarak sınırlandırmaktadır.

Türkiye’nin jeopolitik avantajları, diplomatik ve askeri politikalarının merkezinde yer alırken, dış güçlerin etkisiyle ortaya çıkan baskılar stratejik denge arayışını zorunlu kılmaktadır. ABD ve İsrail’in bölgesel politikaları, Türkiye’nin güvenlik algısını ve stratejik hamlelerini doğrudan etkilemektedir (IISS, 2024).

1.2. Bölgesel Güvenlik Dinamikleri ve ABD-İsrail Etkisi

Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’daki güç dengeleri, Türkiye’nin güvenlik stratejilerini doğrudan şekillendirmektedir. ABD’nin bölgedeki üsleri ve silah transferleri ile İsrail’in enerji ve savunma işbirlikleri, Türkiye’nin manevra alanını kısıtlayan başlıca faktörler arasında yer almaktadır (SIPRI, 2024; Morgado, 2025).

ABD ve İsrail’in Yunanistan ve GKRY ile kurduğu üçlü işbirlikleri, Türkiye’nin deniz ve enerji politikalarını sınırlamakta, diplomatik ve askeri dengelerin yeniden değerlendirilmesini gerektirmektedir. Bu durum, Türkiye’nin stratejik planlamasında esnek ve çok yönlü yaklaşımları zorunlu kılmaktadır (Bingöl, 2025).

Akademik analizler, ABD ve İsrail kaynaklı etkilerin Türkiye’nin savunma kapasitesi ve enerji güvenliği stratejilerini belirlemede kritik bir rol oynadığını ortaya koymaktadır (Çiftçi, 2025). Bu bağlamda Türkiye, hem NATO çerçevesinde hem de bağımsız politikalar geliştirerek denge kurma ihtiyacı duymaktadır.

1.3. Enerji ve Deniz Yetki Alanları

Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol rezervleri, bölge ülkeleri için stratejik bir güç unsuru oluşturmaktadır. Türkiye, deniz yetki alanlarını ve enerji haklarını korumak amacıyla proaktif diplomasi ve askeri planlamayı acilen hayata geçirmelidir (SIPRI, 2024).

ABD ve İsrail’in bölgedeki enerji projelerine müdahalesi ve stratejik yönlendirmeleri, Türkiye’nin enerji güvenliği politikalarını gözden geçirmesini gerektirmektedir. Bu durum, bölgedeki gerilimi artırmakta ve Türkiye’nin hareket kabiliyetini sınırlandırmaktadır (Morgado, 2025).

Enerji rekabetinin askeri ve diplomatik boyutlarla birleşmesi, Türkiye’nin stratejik planlamasında enerji konusunun merkezi bir rol oynamasını zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikaları, bu kapsamda ulusal çıkarları korumaya odaklanmalıdır (Çiftçi, 2025).

1.4. NATO ve Uluslararası Güvenlik Mekanizmaları

Türkiye, NATO üyesi olarak ittifakın güneydoğu kanadında kritik bir rol üstlenmektedir. Ancak, ABD’nin bölgesel politikaları ve üs kullanım stratejileri, Türkiye’nin ittifak içindeki stratejik otonomisini sınırlayan önemli faktörlerdir (Bingöl, 2025). Bu durum, Türkiye’nin hem ittifak içi sorumluluklarını yerine getirirken hem de kendi güvenliğini koruma ihtiyacını öne çıkarmaktadır.

NATO içindeki bu dengesizlik, Türkiye’nin bağımsız dış politika ve savunma stratejilerini geliştirme gerekliliğini artırmaktadır. ABD’nin ve diğer Batılı müttefiklerin bölgesel öncelikleri, Türkiye’nin güvenlik çıkarlarıyla her zaman örtüşmemektedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin kendi savunma ve enerji stratejilerini önceliklendirmesi kaçınılmazdır (IISS, 2024).

Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaşanan gerilimler de Türkiye’nin uluslararası güvenlik ve diplomatik manevra alanını etkilemektedir. Bu durum, Türkiye’nin çok yönlü stratejiler geliştirmesini zorunlu kılmakta ve ittifaklarla uyumlu ancak bağımsız hareket etme ihtiyacını pekiştirmektedir (Kirişci, 2022).

1.5. Stratejik Otonomi ve Tehdit Algısı

Türkiye’nin stratejik otonomi arayışı, hem Batı ile olan bağlarını sürdürmeyi hem de bölgesel güçlerle dengeli ilişkiler kurmayı hedeflemektedir (Chatham House, 2024). Bu yaklaşım, ülkenin dış politika ve güvenlik alanında bağımsız kararlar alabilmesini mümkün kılmaktadır.

ABD ve İsrail başta olmak üzere bazı Batılı ülkelerin bölgesel etkileri, Türkiye’nin stratejik özerklik hedefini uygularken karşılaştığı en büyük zorluklardan biridir. Türkiye, askeri, diplomatik ve ekonomik alanlarda kendi kapasitesini güçlendirmeden bu stratejiyi sürdüremez (Bingöl, 2025).

ABD ve İsrail kaynaklı tehdit algısı, Türkiye’nin uzun vadeli güvenlik planlamasında merkezi bir rol oynamaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin çok yönlü ve bağımsız stratejik planlamayı hayata geçirmesi, ulusal güvenliğini korumanın temel koşulu olarak görülmektedir (Chatham House, 2024).

2.1. ABD’nin Bölgesel Güç Politikaları ve Türkiye’ye Etkisi

ABD, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de stratejik çıkarlarını korumak amacıyla bölgesel üsler ve silah transferleri üzerinden aktif bir politika yürütmektedir (SIPRI, 2024). İncirlik Üssü başta olmak üzere çeşitli NATO üsleri, ABD’nin operasyonel kapasitesini artırmakta ve bölgesel dengeleri kendi lehine şekillendirmektedir.

Bu üslerin, günümüzde BOP kapsamında kullanımı ve silah transferleri, Türkiye’nin savunma ve stratejik planlamasında doğrudan bir parametre olarak öne çıkmaktadır. ABD’nin bölgesel operasyonlardaki etkisi, Türkiye’nin hem diplomatik hem de askeri alanlarda hareket kabiliyetini sınırlamaktadır.

ABD’nin Türkiye’ye yönelik sınır ötesi operasyon ve enerji politikalarını dengeleme amacıyla Yunanistan ve GKRY ile üçlü işbirlikleri geliştirmesi, Türkiye’nin stratejik manevra alanını azaltmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin bağımsız güvenlik politikalarını güçlendirme ihtiyacını daha da kritik hale getirmektedir (Bingöl, 2025).

2.2. İsrail’in Bölgesel Stratejisi

İsrail, Doğu Akdeniz’de enerji ve savunma alanlarında aktif bir aktör olarak, Yunanistan ve GKRY ile enerji projeleri ve savunma anlaşmaları yürütmektedir (Morgado, 2025). Bu işbirlikleri, Türkiye’nin deniz yetki alanları ve enerji hakları üzerinde doğrudan baskı oluşturmaktadır.

İsrail’in bölgesel stratejisi, enerji koridorlarını güvence altına almak ve Türkiye’nin politikalarını dengelemek üzerine kuruludur. Silah ve savunma teknolojisi transferleri, İsrail’in caydırıcılık kapasitesini artıran bir araç olarak öne çıkmaktadır (Çiftçi, 2025).

Bölgede yıllardır İsrail’in ABD destekli projelerle işbirliği yapması, Türkiye’nin stratejik planlamasında önemli bir parametre olarak kabul edilmektedir. Bu durum, Türkiye’nin enerji ve savunma politikalarını çok yönlü ve esnek bir biçimde yeniden yapılandırmasını gerektirmektedir.

2.3. ABD ve İsrail İşbirliklerinin Türkiye Üzerindeki Etkisi

ABD ve İsrail’in ortak girişimleri, Türkiye’nin güvenlik stratejilerini yeniden şekillendirmesini zorunlu kılmaktadır (Chatham House, 2024). Bu işbirlikleri, diplomatik baskı ve lojistik üstünlük sağlayarak Türkiye’nin enerji ve savunma planlarını etkilemektedir.

Bölgede üsler ve silah transferleri yoluyla oluşturulan caydırıcılık, Türkiye’nin hem NATO hem de bağımsız dış politika alanlarında denge kurma ihtiyacını artırmaktadır (SIPRI, 2024). Türkiye’nin savunma planlamasında bu parametreler dikkate alınmadığında riskler ciddi şekilde artmaktadır.

Enerji projeleri ve savunma işbirlikleri, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik hareket alanını sınırlayan bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin uzun vadeli güvenlik planlamasında ABD ve İsrail işbirliklerini kritik bir parametre olarak değerlendirmesi gerekmektedir.

2.4. Üsler ve Silah Transferleri

ABD’nin bölgesel üsleri, özellikle İncirlik Üssü ve GKRY çevresindeki tesisler, stratejik hava ve deniz kapasitesi sağlayarak operasyonel avantaj sunmaktadır (IISS, 2024). Bu üslerin konumu, Türkiye’nin savunma ve müdahale kabiliyetlerini doğrudan etkilemektedir.

Silah transferleri ve modernizasyon projeleri, ABD yanlısı bölgesel aktörlerin caydırıcılık seviyelerini artırırken, Türkiye’nin askeri planlamasında dikkate alınması gereken önemli bir parametreyi temsil etmektedir. Türkiye, bu gelişmeleri göz ardı edemez ve stratejik planlarını bu gerçeklikler üzerinden yapmalıdır.

Kurumsal raporlar, söz konusu üslerin ve silah sistemlerinin Türkiye açısından bir tehdit unsuru oluşturduğunu ve savunma stratejilerinin gözden geçirilmesini zorunlu kıldığını göstermektedir. Bu durum, Türkiye’nin askeri kapasitesini hem sahada hem de stratejik planlamada güçlendirmesinin önemini ortaya koymaktadır (Bingöl, 2025).

2.5. Enerji ve Diplomatik Baskı Mekanizmaları

ABD ve İsrail, Doğu Akdeniz enerji projeleri üzerinden bölgede diplomatik ve askeri baskı mekanizmaları geliştirmektedir (Chatham House, 2024). Bu girişimler, Türkiye’nin enerji ve deniz yetki alanlarını koruma stratejilerini doğrudan zorlaştırmaktadır.

Enerji işbirlikleri, askeri ve diplomatik stratejilerle entegre edilerek bölgesel güç dengelerini şekillendirmektedir. Türkiye’nin bu duruma karşı geliştirdiği politikalar, çok yönlü ve esnek stratejik planlama gerektirmektedir.

Bu bağlamda, enerji ve savunma işbirliklerinin Türkiye’nin güvenlik algısında merkezi bir rol oynadığı ve uzun vadeli stratejik planlamayı etkilediği açıkça görülmektedir. Türkiye, bölgesel enerji ve güvenlik risklerini dikkate alarak alternatif diplomatik ve askeri adımlar geliştirmek zorundadır (SIPRI, 2024).

3.1. NATO ve Türkiye’nin Savunma Gerçeği

Türkiye, NATO’nun güneydoğu kanadında kritik bir müttefik olarak yer almasına rağmen, ittifakın öncelikleri büyük ölçüde ABD ve İsrail’in bölgesel çıkarlarına yöneliktir (IISS, 2024). Bu durum, NATO’nun 5. maddesinin Türkiye için güvence sağlayıp sağlamayacağı konusunda belirsizlik yaratmaktadır.

ABD’nin patronluğu altındaki NATO, Türkiye’yi doğrudan savunmak yerine bölgesel güç dengelerini kendi lehine korumayı hedeflemektedir. Özellikle İsrail’e yönelik olası bir çatışmada, Türkiye’nin destek alması düşük olasılıktır.

Dolayısıyla, Türkiye’nin NATO’ya güvenerek savunma planlaması yapması riskli bir stratejidir. Bu nedenle ülkenin kendi bağımsız güvenlik stratejilerini önceliklendirmesi ve ittifak içindeki sorumluluklarını dengeleyerek hareket etmesi kritik bir zorunluluk olarak öne çıkmaktadır (Bingöl, 2025).

3.2. AB’nin Rolü ve Türkiye’nin İzolasyonu

Avrupa Birliği, Türkiye’nin bölgesel politikalarını etkileyen önemli bir aktör olsa da, ABD ve İsrail ile dayanışma içinde hareket etme eğilimindedir (European Commission, 2023). Bu eğilim, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’daki güvenlik pozisyonunu zayıflatmaktadır.

AB’nin diplomatik ve ekonomik baskıları, Türkiye’nin enerji ve savunma politikalarında kendi inisiyatifini sınırlamaktadır. Özellikle enerji projeleri ve savunma işbirliklerinde AB’nin kararları, ABD ve İsrail’in stratejik hedefleriyle paralel olarak şekillenmektedir.

Bu bağlamda, Türkiye’nin AB’ye güvenerek uzun vadeli güvenlik planlaması yapması risklidir. Ulusal güvenliğin sağlanabilmesi için Türkiye, bağımsız diplomasi ve savunma stratejilerini önceliklendirmek durumundadır (Kirişci, 2022).

3.3. Enerji ve Savunma Dengesizliği

ABD ve İsrail’in Yunanistan ve GKRY ile yürüttüğü enerji ve savunma işbirlikleri, Türkiye’nin stratejik hareket alanını doğrudan kısıtlamaktadır (SIPRI, 2024). Bu durum, Türkiye’nin enerji ve deniz........

© Turkish Forum