menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir çağın röntgeni: Virüsler

4 60
02.08.2025


Köroğlu'nun "Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu." sözünü hep biliriz ve yeri geldiğinde de konuşuruz. İnsanlık teknolojiyle büyürken vicdanlarımız küçülüyor, görünmez virüsler de her yanımızı sarıyor; ki bunlar ne laboratuvarlarda üretiliyor ne de mikroskopla gözlenebiliyor. Ama kalbimizde, aklımızda, davranışlarımızda, kısacası tüm sistemde varlar. Bazen bir devlet politikasıyla, bazen de içimizden birinin tavrıyla karşımıza çıktıklarında yaşananlar hep huzursuzluk, savaş, yalan, yozlaşma, tahakküm ve umursamazlık olmuş...

Yani karmaşa ve kargaşa içinde yaşadığımız dünyada o sessizliğin sebebi, insanlığa en derin yaraları açan görünmez virüsler olabilir mi diyerek bir yüzleşme, bir hesaplaşma yapalım; hem bir çağın röntgeni hem de vicdanımızın çığlığı olsun... Belki de bir hafızanın uyarısı olabilir, kim bilir?

Başlayalım;

Vicdanını susturup çıkarına tapanlar, ki en tehlikelisi ve zehri gülümseyerek sunanlardır diye düşünüyorum.
Mesela, Joseph Goebbels’in propaganda düzeni, İsviçre bankalarının Nazi mallarını saklaması, deprem sonrası yıkılan binalarda müteahhit ve devlet sorumluluğu...

Yüzüne maske, diline yalan, yüreğine kin takan ve içten dışa sahtekârlıkla donanmışlar, toplumsal çürümeyi hızlandırıyorlar.
Diktatörlerin yapay tevazu gösterileri, ikili oynayan diplomatik ilişkiler, çifte standart uygulayan din adamları gibi.

Onlar, aynı zamanda gülümseyip sırtından hançerleyenler olabilir mi?
O maskeyle ihanet edenler, en ölümcül darbeyi indirirker, tıpkı Brütüs ve Sezar suikastinde olduğu gibi... Ya da kumpas kuran siyasi figürlere de bakabilirsiniz...

Hırsı ahlaktan, menfaati merhametten üstün tutanlar, kısaca vicdanını satanlar, esasen kazandığını zannederken her şeyini kaybedenler değil midir? Çocuk işçiliği yapan şirketler, siyasi ittifaklar uğruna ahlaksızlıklar, maden kazalarındaki ihmaller...

Gerçeği gömmek için kazdıkları çukurda önce kendi insanlıklarını yitirenler ve yalanı, nefes gibi içselleştirenler...
Donald Trump’ın politikaları, Saddam Hüseyin’in iç propaganda düzeni ve otoriter liderlerin kendi yalanlarına inanmaları gibi...

Cehaleti cesaret zannedenler yok mu?
Bilgisizliğin üzerine inşa edilen özgüven, toplumu uçuruma sürüklemez mi?
Ortaçağ Engizisyonları, günümüzde “her şeyin uzmanı” sosyal medya fenomenleri gibi...

Onlar, aynı zamanda korkuyu iktidar aracı yapanlardır ve korkuyla hükmederler, FETÖ’nün korku dili, Kuzey Kore’nin düşman algısı gibi...

Doğayı, hayvanı, suyu, ormanı ‘mal’ görenler...
Amazon Ormanları’nın yok edilişi, Kaz Dağları’nda altın uğruna doğanın katli, Çin’deki hayvan pazarları...
Ve,
Ranta açılan her ağacın sessiz çığlıkları düşerken toprağa, duyan olmuyor!
Neden?

Tehlikeli virüslerden biri de, inandığını zannedip aslında biat edenlerdir. Artık sorgulamadan inananlar, itaate dönüşen yapının kölesidir, tıpkı Taliban rejiminde ya da Ortaçağ kiliselerinin baskısında olduğu gibi...


Etrafımızda bir lokmayı bile bölüşemeyecek kadar açgözlüler var. Karnı tok ama gözü her daim aç olanlar, "En derin açlık paylaşmayı bilmemektir." sözünden bihaber.
Bir tarafta devasa servetler, diğer tarafta açlıkla boğuşan insanlar... Pandemide stok yapan zenginleri, dünyayı yalnız kendileri için yaşanır kılmaya çalıştıklarını unutmayalım.

Hakikati susturan ya da iş birliği yapanlar esasen tiranlığın sessiz ortakları değil midir?Dışarıda WikiLeaks baskısı, içeride TÜİK’in veri........

© Toplumsal