menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çavdar Ali ve Hacı Kabak

11 19
30.01.2025

Çavdar Ali ve Hacı Kabak

Elinde tuttuğu televizyon kumandasını hızla koltuğun üstüne çaldı. Melahat ‘‘Kumandadan ne istiyorsun be adam, daha yeni aldım ucuzcu pazarından,’’ diye söylendi. Hacı Kabak’ın canı bir hayli sıkılmıştı. Bir kanalda arkeolog Berk çıkmış, Kafkaslarda bulduğu objelerin hangi çağa ait olabileceğiyle ilgili fikirler yürütüyordu. Hacı Kabak bilimi hiç sevmezdi, nasıl olur da kendi kanından birinin böyle bir mesleği seçebildiğine hayret ki hayret ediyor ilk karısına sövüp sayıyordu. Kızını ondan kaçırır gibi götürmüştü kadın, ondan sonra gör beni göreyim seni. Yer yarıldı da içine girdi sanki ne kadının ne de kızının izini bir daha bulamamıştı. Bu oğlan Berk midir nedir onun torunuymuş meğer, bunu da ona söyleyen kardeşi Hüseyin’di. Hüseyin çok nadir de olsa Berk ve anasıyla görüşüyordu.

Hacı Kabak lakabını ona mahallede oturan hafif oynak bir kadın takmıştı. Kendisinin hacı olması tastamam doğruydu bir de başı da kel olunca böyle bir lakabı bu zilli kadının takması çok gecikmedi.
Hacı Kabak insanlar tarafından deli ya da çılgın bir insan olarak nitelendiriliyordu. Görüntüsü, kullandığı meczup dil bu yüzyıla ait olamazdı. Hacı Kabak sokağa yatakta yattığı kıyafetiyle çıkabiliyordu. Üstü tamamıyla çıplak altında beyaz, dizlerine kadar inen bol bir paçalı don ve ayaklarında takunyalarla bu adamın geçmişten mi fırlayıp gelen biri olarak yoksa bu zamanın meczup kişisi olarak mı anılmak istediğini kimse çözemiyordu.

‘‘Melahat’ın git ekmek al,’’ demesiyle hemen köhne evinden kendini sokağa attı. Bugün başına dantel örme takkesini de geçirmediğinden başı bir ayna gibi parlıyordu. Üstü yine çıplaktı, ayağında da beyaz paçalı don vardı. Hacı Kabak orta boylu enine geniş bir adamdı. Limon gibiydi yüzü, sapsarıydı. Büyükçe kel kafasının ön tarafındaki iki kahverengi gözlere delici bakışlar hâkimdi. Burnu kocamandı, sakalı da göğsünden aşağıya kadar sarkardı.

Hatice’nin kolundaki bilezikleri şıngır diye ses çıkardı, kapıya çıkmış elindeki çarşafı silkeliyordu. Yakası, bağrı açık fingirdeyerek karşı komşusuyla hem dedikodu ediyor ve hem de bir yandan da çocuklarının akşam çiş kaçırdığı çarşafı temizlemeye çalışıyordu. Hacı Kabak’ı görünce bir kahkaha koy verdi.

‘‘Gidinin delisine bak neredeyse çırılçıplak,’’ dedi.

Hacı Kabak sinirlenmişti, kadına doğru bakıp ‘‘Seni Ahmet’e söylemezsem böyle kafan açık, yakan açık kapıya çıkıp fingirdeşiyor diye,’’ diye bağırdı.

Kadın kahkahasını kalınca artırdı, tok bir sesle ‘‘Bir kamyon dolusu da selam söyle seni deli herif,’’ dedi.

Hacı Kabak arkasını dönmüş sokağın ortasında duruyor Hatice’ye bakıyordu. Biri diğerinden ne az ne de daha fazla deliydi. Hatice evinin bahçe kapısını Hacı Kabak’ın yüzüne pat diye kapattı. Hacı bir tövbe çekti, içinden de sövdü ama sövgüyü duyan olmadı. Tövbeyi yüksek sesle bir ilahi gibi söylediği için Nalbant Ali tövbesini duydu.

Hacı Kabak ekmeğini alınca kahvelerin meydanlığa açılan alanda dolanmaya başladı. Kim görse bu yarı çıplak adamı gülüyordu. O sırada Çavdar Ali beyaz atına binmiş dört nala kahveler önüne doğru geliyordu. Çavdar Ali’nin gelişini gören adamlar sandalyelerden kalkarak kahvelerin içine kaçtı. Bazısı da çoktan evinin yolunu tutmuştu. Adamlardan yaşlı olanları söyleniyordu, ‘‘Ulan,’’ diyorlardı, ‘‘bu köyün delisi bitmez.’’

Çavdar Ali de meczup bir adamdı, teni simsiyahtı sanki yabancı diyarlardan gelmiş gibi bir intiba uyandırıyordu. Şalvara benzeyen bol bir pantolon giymişti. Beyaz atını deli gibi koşturuyordu, o anda önüne kim çıksa atın ayakları altında kalıp ölebilirdi. ‘‘Ulan delini soyu,’’ diyerek kamçısını çıkardı, amacı Hacı Kabak’ı korkutmaktı, istediğini elde etmişti. Hacı Kabak, Çavdar Ali’nin elindeki kamçıyı görünce tabanları yağladı ama hantal vücuduyla hızlı koşamıyordu. Kahvelerin........

© tarihistan.org