Duruşma/tartışma aşamasının başoyuncularına sesleniyorum: İkinci sözlerim, “hukukun doğru uygulanması” uğruna şerefleri üzerine ant içen sizleredir, sayın avukatlar
Diğer
27 Temmuz 2025
Bu yazı dizisinde, sık sık anımsatıldığı üzere, duruşmanın (tartışmanın) ikinci başoyuncuları, elbette iddia ve / ya savunma makamında olan sizlersiniz, sayın avukatlar.
Bu nedenle, uygulamada yaşananları da gözeterek, özellikle sizlere, hem değişik gözlerle bakmakta, hem de ahlaksal boyutlu bazı hukuksal kavramlara başvurarak seslenmek gereğini duymaktayım.
I-AVUKATLIK KİMLİĞİ
Dilerseniz bu bağlamda ilkin aşağıdaki soruyu soralım ve sizlerin “hukukçu kimlik”lerinizin, “hukukçu kişilik”lerinizin ne olduğunu hep birlikte belirleyelim, sayın avukatlar.
“KİMDİR AVUKAT?”
Bu soruya hiç kuşkusuz Avukatlık Yasası’na göre, bazı sözcükleri büyük harflerle yazarak hep birlikte yanıt verebiliriz, verilmelidir de: “Avukat, HUKUKUN DOĞRU UYGULANMASI amacı uğruna ve ŞEREFİ üzerine ANT İÇMİŞ BİR HUKUKUÇU, yani meslek insanıdır.”
Demek, sayın avukatlar, yasal deyişlerle her avukat, her adımını hukuku doğru uygulanması için atacaktır, atmak zorundadır da. Üstelik avukat, bu konuda manevi açıdan en önemli değeri olan “şeref”i üzerine ant içmiştir; içtiği bu andı da hiçbir zaman unutmayacaktır, unutamamamalıdır da.
Dikkat ediniz lütfen sayın avukatlar, şu andan başlayarak Yasa’nızın diliyle sizlere sesleniyorum!
Hukuk ve yasanız, hem çok önemli bir uyarıda bulunuyor, hem de içerik açısından çok düşündürücü, âdeta vurucu kavramlara başvurarak bu soruya yanıt veriyor.
Kısaca, siz avukatların biricik çabası, diyor, altını çizerek belirtelim, “hukukun doğru uygulanmasını sağlamaktır.”
Bu önemli uyarının en önemli biricik güvencesinin ise, yine sizlerin “ŞEREF”’ değerinizi ortaya koyarak verdiğiniz söz, içtiğiniz ant olduğunu vurguluyor. Böylece attığınız her adımda sizlere uyacağınız bu ahlaksal ve hukuksal kuralı, bir kez daha anımsatmış oluyor.
Peki, bunları gerçekleştirmek için ne(ler) yapmalı her avukat?
Şimdi de bu temel soruyu, geliniz, birlikte yanıtlayalım.
II-AVUKATIN İŞLEVLERİ VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Evet, sayın avukatlar, sizler de, özgür mesleğinize başlarken, tıpkı yargıçlar, savcılar gibi, hukukun doğru uygulanasını sağlamak amacıyla, yani yargılamadaki göreviniz çok önemli olduğundan, ŞEREF değerinizi ortaya koyarak ant içmekte, mesleksel etkinliklerinizi yürütürken hak ve hukuk içinde kalacağınız konusunda bütün topluma, o toplum önünde şeref ve namus sözü vermektesiniz!
Dikkat ediniz, lütfen! Emir kipi kullanıyor ve ünlem koyuyorum.
Öyleyse içtiğiniz o anda, verdiğiniz o şeref sözüne her zaman ve her koşulda bağlı kalmak zorundasınız, sayın avukatlar.
Ayrıca aşağıdaki noktaları da hiçbir zaman unutmamalısınız.
Her şeyden önce sizin var oluş, varlık nedeniniz ve görevleriniz, bu andınıza bağlı kalmakla mümkündür. Çünkü her avukat, andına bağlı kalarak hak ile hukuku bütünleştirecek, şerefli yaşama ülküsünden asla ödün vermeyecek, veremeyecek, toplumun en şerefli ve ahlaklı insanları katmanında yerini alacaktır.
Aslında bütün bunları, unutmayınız ki, bu yazının yazarı değil, sizlerle ilgili hukuk söylemektedir, sayın avukatlar.
Gerçekte esinlendiğimiz Batı dünyası hukukunda ve ülkemizde 1969 / 1136 sayılı “Avukatlık Yasası”nda kullanılan ve sizlerin özümsemesi, olağanüstü değil, sıradan, olağan bir yaşam biçimine dönüştürmeniz gereken kavram, terim ve sözcüklere göre, sizler, “ADALET”in gerçekleşmesi için yargılama erkinde VAZGEÇİLEMEZ, KURUCU, ÖZGÜR, BAĞIMSIZ VE KAMUSAL BİR GÜÇ, evet, bu beş niteliği de birlikte taşıyan bir güç olarak yer almaktasınız. Çünkü mesleğiniz, yani Avukatlık, hukuki ilişkilerin düzenlenmesi, HUKUKİ SORUNLARIN ve ANLAŞMAZLIKLARIN ADALET VE HAKKANİYETE uygun olarak çözülmesi (m. 1) ve HUKUK KURALLARININ TAM VE DOĞRU UYGULANMASININ SAĞLANMASI AMACIYLA (m. 2) var edilmiş; bu yüzden de avukatın tacirlik ve esnaflık ya da mesleğin ŞEREFiyle bağdaşmayan işleri yapamayacağı öngörülmüş (m. 11, 12); özellikle de AVUKATLIK MESLEĞİNİ YÜRÜTÜRKEN GÖREVİNİN KUTSALLIĞINA VE UNVANINA YAKIŞIR BİÇİMDE ÖZENLE, DOĞRULUKLA (DÜRÜSTLÜKLE), AVUKATLIK UNVANININ GEREKTİRDİĞİ SAYGI(INLIK) VE GÜVENE UYGUN BİÇİMDE DAVRANMASI (m. 34); kendisine yapılan ÖNERİYİ, DAVAYI HAKSIZ BULURSA REDDETMESİ ZORUNLULUĞU getirilmiş, dava yolu istisnai olduğundan, uyuşmazlıklarda ilkin karşı tarafla asıl olan UZLAŞMA yolunun üstün tutulması, buna öncelik tanınması öngörülmüştür (m. 38).
Demek, sizler, sayın avukatlar, yargılama erkinin VAZGEÇİLEMEZ, KURUCU, ÖZGÜR, BAĞIMSIZ VE KAMUSAL GÜCünde yer alan, HUKUKİ SORUNLARIN ve ANLAŞMAZLIKLARIN ADALET VE HAKKANİYETE uygun olarak çözmek, HUKUK KURALLARININ TAM VE DOĞRU UYGULANMASININ SAĞLAMAK görevinizi KUTSAL VE UNVANINA YAKIŞIR BİÇİMDE ÖZENLE, DOĞRULUKLA (DÜRÜSTLÜKLE) yapmak, UNVANININ GEREKTİRDİĞİ SAYGI(INLIK) VE GÜVENE UYGUN BİÇİMDE DAVRANMAK, kendisine yapılan ÖNERİ, DAVA HAKSIZ ise REDDETMEK, UZLAŞMA yoluna öncelik tanımak zorunda olan, çok duyarlı bir mesleği seçmiş bulunuyorsunuz
Yanılmıyorsam, sayın avukatlar, meslek ahlakı açısından hekimler de dâhil, hiçbir meslekte böylesine ayrıntılı bir düzenleme yoktur. Çünkü yürüttüğünüz avukatlık mesleği, kaygıyla belirtmek gerekir ki, yasal yetkilerinizi kötüye kullanmaya çok yatkın bir meslek olup, bu konuda her şey sizin dürüstlüğünüze, ahlak anlayışınıza, şerefiniz üzerine içtiğiniz anda bağlanmıştır.
Öyleyse bütün bunları gerçekleştirdiğiniz ölçüde, oranda avukat olur, insanlaşırsınız, sayın avukatlar.
Sizleri toplumun en şerefli insanı yapacak olan bu gerçekleri, bu doğruları hiçbir zaman unutmamalı, her şeyden önce avukat olarak, kendi avukatlık mesleğinizin var oluş nedeni ve göstereceğiniz duyarlılık sorununda kesinlikle bilinçli olmalı ve bu konularda şerefinizin asla tartışma konusu yapılmasına izin vermememelisiniz.
Çünkü Batı kaynaklı Avukatlık Yasası da bunları istiyor, sizlerden. Bu yüzden bu Yasa’yı sık sık okumakta yarar vardır, sayın avukatlar. Gerçekten üstlendiğiniz mesleğin hukuki ve ahlaki boyutlarını, niteliklerini, yükümlülüklerini Batı kaynaklı olan bu Yasa’da kolayca görebilirsiniz.
Ancak üzülmenin de ötesinde kahrolarak belirteyim ki, yaşanan gerçekler, ne yazık ki, çoğu zaman bu Yasa’nın buyurduğu gibi değildir, sayın avukatlar. Sizlerin de bildiği gibi her şey ortadadır ve ne yazıktır ki, sayın avukatlar, içinizde HUKUKUN DOĞRU UYGULANMASI şöyle dursun, tam tersine hukukun çarpıtılması için bazı kavramları ve kurumları kötüye kullananmak için çabalayanlar var.
Hem de bunların sayısı, hiç de az değil.
Bu konuda en çarpıcı öneklerden biri şudur, sayın avukatlar: Aranızda müvekkili haksız ise, davanın kısa sürede bitirilmesini engellemek gibi çarpık, çoğu kez de düşsel ve iftira ağırlıklı olduğundan duruşma yargıcının saygınlığını örseleme pahasına, yargıcın reddi vb. yollarla duruşma süresini uzatmaya kalkışanlar var.
Şimdi, sizlere Avukatlık Yasası’nın yukardaki maddelerini anımsatarak açıkça soruyor, yanıt bekliyorum, sayın avukatlar.
Amacı açıkça ortaya çıkan böylesi iğreti, çirkin bir girişim, hukuksal ilişkilerin düzenlenmesi, hukuksal sorunların ve ANLAŞMAZLIKLARIN ADALET VE HAKKANİYETE uygun olarak çözülmesi (m. 1) ve HUKUK KURALLARININ TAM VE DOĞRU UYGULANMASININ SAĞLANMASI AMAÇLARIYLA (m. 2) yaratılmış AVUKATLIK MESLEĞİNİN KUTSALLIĞIYLA, SAYGINLIĞIYLA, UNVANIYLA, DOĞRULUKLA (DÜRÜSTLÜKLE, m. 34); HAKSIZ ÖNERİYİ, DAVAYI HAKSIZ BULURSA REDDETMESİ ZORUNLULUĞUYLA BAĞDAŞMAKTA MIDIR, SAYIN AVUKATLAR?
Evet, sizlere açıkça soruyor, mertçe, hukuka uygun yanıtlar bekliyorum,
Yoksa bu yolları bile meşru gören bazılarınız, Avukatlık Yasası’nın bu maddelerini hiç okumuyorlar ya da buna gerek duymuyorlar mı sayın avukatlar?
Unutmayınız ki, sizler, gerektiğinde kişilerin çok gizli bilgilerini, şerefleri pahasına emanet ettikleri sırlarını bilerek yapılan bir mesleği seçmiş bulunmaktasınız. Dolayısıyla bu mesleğin temelinde size ve, sadece hukukçu kimliğinize değil, ahlaksal kişiliğinize de duyulan güven yatmaktadır.
Bu güveni ise asla çiğneyemezsiniz, çiğnememelisiniz de. Aslında çiğnemeye asla hakkınız yoktur, sayın avukatlar. Zira sizlerin dürüst, ciddi ve kişilik sahibi bir insan olduğunuza yalnızca size başvuranlar değil, çevrenizdeki her insan ve özelllikle mahkemeler de kesinlikle inanmak; güvenmek durumunda, hatta zorundadır.
İşte bütün bu nedenlerle, Avukatlık Yasası, mesleğe başladığınız sırada şöyle okunup geçilecek sıradan bir yasa değildir, sayın avukatlar.
Unutmayınız ki, bu Yasa, sizlerinbir tür anayasası, temel hukukî ve ahlakî kılavuzunuzdur.
Bu nedenlerle özellikle bu Yasa’nın, sadece hukuki değil, kanımca dile getirdiği ahlaksal buyruklarını da okuyup iyice özümsemeli; bunları hukukun ve adaletin değişmez ilkeleri olarak içtenlikle ve ödünsüz benimsemelisiniz. Çünkü “hukukçu kimlik”iniz ve de “hukukçu kişilik”iniz”, bu Yasa’ya uyacağınıza ilişkin söze ve de şeref değeri üzerine içtiğiniz ANDA ne denli bağlı kalırsanız, o denli güçlü olacak, sizlere de herkes inanacaktır. Zira avukatların hukuka, hukukla bütünleşen meslek ahlakına göre, hukuksal ve de ahlaksal, daha kapsamlı terimle etik yükümlülükleri, yürürlükteki Avukatlık Yasası’nda sağlıklı biçimde yeterince düzenlenmiştir.
Üstelik sizler, asla unutmamalısınız ki, bütün bu yasal ve etik kurallara uyacağınıza ilişkin şerefiniz, evet, en değerli manevi varlığınız olan şerefiniz üzerine ant içerek, çevrenize, yani bütün topluma namus sözü ve güvencesi vermiş bulunmaktasınız.
Demek, sayın avukatlar, her avukat, kesinlikle bir “şerefli insan”dır; şerefli insan olmak, şerefli insan olarak mesleğini yürütmek zorundadır.
Dolayısıyla avukat denilince, ilk akla gelenler, işte bu ahlak yüklü niteliklerdir.
III-KÜRESEL BOYUTLU BİR KAVRAM: ŞEREF
Bu yazıda sık sık “şeref” kavramından söz edilmistir, sayın avukatlar.
Geliniz, hep birlikte bu kavram üzerine de kısaca eğilelim.
Bilindiği üzere değerleri, toplum içinde yaşayan insanlar yaratmaktadırlar.
O değerlerin başında gelen "şeref" ise, AİHM, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve ilk mahkemelerin kararlarında bütün uygar hukuk dünyasında en yüksek değer olarak benimsenmiştir, sayın avukatlar.
Çünkü şeref, rastgele, sıradan bir kavram değildir. Bütün uygar dünyada her hukuk öznesinin manevi varlığını, tinsel bütünlüğünü anlatan, bu konuda kendisinin ve başkalarının düşüncelerini, yargılarını sergileyen toplumsal ve bireysel en sağlam ve en yüce bir kavramdır.
Ancak dilimizde, Türkçe’mizde, ne yazık ki, yoktur, bu kavram. Olmadığı için de Arapça’dan aldığımız "şeref" sözcüğü ve kavramı üzerine, hem Arap ve hem de batılı düşünürler çok eğilmişlerdir.
Nitekim annesinden doğan her İNSAN için, ahlak ve hukuk açısından, Alman Anayasası’nın birinci maddesinin birinci fıkrasında bu konuda şu değerlendirme yapılmıştır: “İnsanın ŞEREfine (özsaygı, saygınlık) dokunulamaz. Bütün devlet gücü, bu değere saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür.”
Çünkü ahlakın, dolayısıyla hukukun gözünde anneden doğan her........
© T24
