Hemingway gibi olabilmek
Diğer
26 Ocak 2025
Ernest Hemingway
Geçen haftaki yazıda “Obur İlham Perileri”ni konu etmiştik. Bunların arasında bir peri vardı ki, o, benim peşine takıldığım, taklit ettiğim, kıskandığım, onun gibi olmak istediğim bir yazara ilham veriyordu.
Mesleğe yeni başlayan "çırakların" çoğunun, örnek aldığı bir ustası vardır. Ressam, ustasını taklit ede ede yolunu bulur. Müzisyen de, futbolcu da, marangoz da, şair de, yazar da hep böyledir. Mesleğe ilk başladığımda benim de peşine düştüğüm bir ustam vardı. Hem de ne usta! Onu hepiniz tanırsınız: Ünlü Amerikalı yazar Ernest Hemingway.
Macerayı seviyordu, savaş muhabiri idi, fotoğraf çekiyordu, kitap yazıyordu, sıkı içki içiyordu, damağına düşkündü. Yani, bende de olmasını istediğim tüm özellikleri taşıyordu.
Benim "Hemingway olmak" istediğim yıllarda, internet, Google gibi yarım yamalak da olsa bilgi sunan kaynaklar olmadığı için, ustanın yaşam öyküsünü bulmakta zorlanıyordum. Elimin altında, birkaç kitap ile ansiklopedilerden edindiğim bilgi kırıntıları vardı.
Bu olanaksızlıklar azmimi kıramadı ve ustamın izinden yürümeye başladım.
İşin en zorlu yanı, savaş muhabirliği idi. O yıllarda, Irak ile İran kıran kırana bir savaşa tutuşmuşlardı. Çalıştığım gazete beni Irak cephesini izlemem için Bağdat'a gönderdi. Tam aradığım fırsattı.
Gündüzleri cepheye gidiyor, hiçbir şey görmeden bomba seslerini dinliyordum. Ortalıkta savaşa benzeyen herhangi bir görüntü yoktu ama ben kendimi İspanya İç Savaşı’nda veya İkinci Dünya Savaşı'nda, Avrupa'nın herhangi bir cephesinde sanıyordum. Tıpkı ustam Hemingway gibi!
Hele akşamları kaldığım Meridien Oteli'nin barına oturduğumda, ustam ile benzerliğimiz ayyuka çıkıyordu. Bir tek farkla ki, Arap barmen, "Montgomery Martini" kokteylini yapmasını bilmiyordu. Aslında bu çok önemli bir detaydı. Çünkü cinle yapılan bu kokteyl, Hemingway'ın en sevdiği içkiydi.
Barda içerken gözüm hep kapıdaydı. İçeriye her an ünlü bir fotoğrafçının girmesini bekliyordum. Bunun nedeni de Robert Capa idi. Dünyanın bir numaralı fotoğrafçısı, Amerikan ordusu ile Paris'e girdikten sonra Ritz Oteli'ne gitmiş, oranın barında Hemingway ile karşılaşmıştı.
Ustam, barda oturmuş, şampanya içerek zaferi kutluyordu. Capa ilk izlenimlerini şöyle anlatmıştı: "Onun heybetli oturuşuna bakıp, önce bir general olduğunu düşündüm. Tanışınca, ordunun halkla ilişkilerini yürüten bir teğmen olduğunu öğrendim. O aynı zamanda yardım gönüllüsü, aşçı, şoför, fotoğrafçı ve komutanların içki danışmanıydı."
Bağdat'taki otelin barında günlerce boşuna bekledim. O kapıdan hiçbir ünlü fotoğrafçı girmedi!
Daha sonra Afrika'da, ustamın maceracı yönünün peşine düştüm. Tabii ki dağlarda, ormanlarda ava çıkmadım, cangıllarda kamp kurup, aslan kükremesi dinleyerek uyumadım. Sadece onun gittiği kahvelerde, onun romanlarını okumakla yetindim.
Hemingway, Afrika gezisi sırasında bir uçak kazası geçirmiş, güç bela kurtulmuştu. Bu kazanın etkisini atlatabilmek için, uzun bir süre haşlanmış dev karidesler yemiş, yanında da şişe şişe beyaz şarap içmişti.
Kenya'nın başkenti Nairobi'de ben de bu tedaviyi uygulamış, sonra iki gün tuvaletten çıkamamıştım. Anlayacağınız, ustanın tedavi yöntemi bana ağır gelmişti.
Ustamın İspanya'da da izini sürdüm. Ünlü romanı, "Güneş de Doğar"ı yazdığı........
© T24
