menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Trump'ın paramiliter ordusu: ICE (Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Bürosu)

21 17
28.09.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

28 Eylül 2025

ABD Başkanı Trump’ın en kalıcı mirası ne sarı peruğu ne portakal renkli fondöteni ne sanal duvarı ne de çılgın tweet'leridir. Amerika'nın demokrasisine, ekonomisine ve dış ilişkilerine büyük ölçüde zarar vermesinin yanı sıra ICE adlı göçmenlik kurumunu Gestapo benzeri paramiliter bir orduya çevirmesi bence gözle görülen en zararlı eylemlerinden biridir.

Geçenlerde TV'de gördüğüm bir videodan çok etkilendim. Washington, DC'de bir parkta bankta tek başına oturan orta yaşlı Meksikalı görünüşlü bir adamın etrafını yüzü maskeli altı ICE ajanı ve polis sardı. Adamcağız silahlı değildi ve hiçbir şey yapmamıştı. Çevredeki duyarlı ve vicdanlı vatandaşlar polislere seslendiler, uyardılar ve telefonlarıyla videoya çektiler. "O size ne yaptı? Parkta oturuyordu", "Ayıp, ayıp! Utanın!", "Sizi burada istemiyoruz, defolun" diye bağırdılar.

ICE ajanlarının cevabı Meksikalıya ters kelepçe takıp onu arabalarına doğru sürüklemek oldu. Adamcağız iri kıyım ICE ajanlarının yanında ufacık kalmıştı. Tıklayın: Suçu parkta oturmak.

Nazi'lerin Gestapo'su bile Yahudileri tutuklarken maske takmazdı ve onlara bir belge gösterip sıyırtmak olasılığı vardı. Anlaşılan suçu bir parkta oturmak adamı sorgusuz sualsiz tutuklayan Trump'ın polisleri onları geçmek niyetinde. Belki de bizim trafik polisleri için rivayet edildiği üzere günlük kotalarını dolduramadılar.

2003’te kurulan bu kurum Trump döneminde sanki Beyaz Saray’a bağlı özel bir sadakat tugayı haline geldi.

Trump yönetimi ICE'e olağanüstü yetkiler verdi ve bütçesini önemli ölçüde artırarak kurumu adeta bir paramiliter güce dönüştürdü. ICE ajanları sivil göçmenleri hedef alan operasyonlarda giderek daha agresif ve askeri taktikler kullanmaya başladı.

Gecenin köründe kapıları kırıp insanları sürükleyen, çocukları ailelerinden ayırıp kafeslere koyan, güvenlik maskesi adı altında şehirlerin üzerine kâbus gibi çöken bir aygıta dönüştü.

Maske derken tüm ICE ajanlarının yüzlerinin maskeli olduğunu ve çoğunun herhangi bir sicil numarası taşımadıklarını da belirtmem gerek.

Trump yönetimi sıfır tolerans politikasıyla aileleri ayırarak çocukları kamplara yerleştirirken ICE bu politikanın ön saftaki uygulayıcısıydı.

Sokaklarda sabaha karşı yapılan baskınlar, gözaltı kamplarındaki insanlık dışı koşullar ve toplumsal protestolarda kullanılan şiddet ICE’i bir göçmenlik kurumu olmaktan çıkarıp bir tür devletin paralel ordusu haline getirdi.

ICE yalnızca göçmenleri değil, Amerikan demokrasisini de hedef aldı. Yerel yönetimlerin kararlarını hiçe saydı, mahkeme kararlarına uymadı. Hukukun üzerinde, seçilmiş belediye başkanlarını ve halkın iradesini ezmeye çalışan bir güce dönüştü.

Trump bu yapıyı kendi tabanına “Bakın, düşmanları nasıl cezalandırıyorum” mesajı için kullandı. Böylece ICE sadece bir göçmenlik kurumu olmaktan çıktı, liderin siyasi sadakat ordusuna ve paralel bir güvenlik gücüne dönüştü.

Bugün ICE milyonlarca göçmen için korku kaynağıdır. Ama daha büyük sorun demokraside açtığı yaradır. Paramiliterleşen kurumlar kolay kolay geriye dönmez. Bir kere bu yol açıldı mı demokrasi hep diken üstünde ve savunmada yaşar, o da eğer yaşayabilirse.

Kısacası Trump’ın ICE’i göçmenleri değil, demokrasiyi de sınır dışı etmektedir.

ICE’in operasyonları sadece göçmenleri hedef almadı, aynı zamanda yerel polis güçleriyle paralel, çoğu zaman onlardan bağımsız çalışan silahlı bir yapılanma izlenimi verdi.

ICE gözaltı baskınları toplu sınır dışı operasyonları ve hukuk devletinin sınırlarını zorlayan uygulamalarla anılır hale geldi.

ICE’in eylemleri yargı kararlarına ve yerel yönetimlerin direncine rağmen yürütüldü. Sığınma hakkı verilen şehirlerde belediye yönetimleri göçmenleri korumaya çalışırken ICE federal güç olarak sahneye çıktı ve yerel demokrasiye meydan okudu.

Bu durum kurumun demokratik denetime tabi olup olmadığı sorusunu gündeme getirdi. ICE giderek Trump’ın siyasi gündemini uygulayan bir partizan güvenlik aygıtına dönüştü.

Amerika'da "Polis Gücü" adı verilen tüm yerel güvenlik, sağlık ve eğitim hizmetleri anayasa ile eyaletlerin sorumluluğuna verilmiştir. Vali ya da belediye başkanı gibi yerel politikacıların talebi olmaksızın ICE ajanlarını ve ulusal muhafızları eyaletlere göndermek olağanüstü bir eylemdir ve bir Başkan Kararnamesi gerektirir. En son 1960'larda olağanüstü durumlarda kullanılmıştır.

Göçmen topluluklarında ICE’in adı korkuyla anılıyor. İnsanlar işe giderken, çocuklarını okula bırakırken ya da sadece sokakta yürürken "Acaba ICE beni tutuklar mı?” kaygısıyla yaşıyor. Bu, sadece göçmenlerin değil tüm Amerikan toplumunun üzerinde bir baskı yaratıyor.

Bu da devletin kendi yurttaşlarına ve sakinlerine karşı sürekli teyakkuzda bekleyen bir düşman haline gelmesidir. Bu korku iklimi Trump’ın popülist söylemiyle birleşerek bir “Biz ve onlar” toplumu inşa ediyor.

ICE'in operasyon tarzı göçmen topluluklarında korku ve güvensizlik yarattı. Kurumun........

© T24