menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tülay Güngen: Kitap satışları insanların alım gücü düştüğü için azaldı, büyük ihtimalle domates satışlarında da azalma olmuştur

22 1
27.09.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

27 Eylül 2025

Tülay Güngen

Türkiye’nin önde gelen kültür kurumlarından biri olarak edebiyat, sanat ve düşünce alanlarında üretim ve paylaşım için bir merkez işlevi gören Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, kitap yayıncılığından sergilere, söyleşilerden tiyatroya kadar uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor. Hem yerli hem de uluslararası sanatçı ve yazarları İstanbul’un en güzel caddesinde İstiklal’de bir araya getirerek kültürel yaşamın sürekliliğine katkı sağlıyor.

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Genel Müdürü Tülay Güngen; kitapların alım gücüyle sınanan geleceğini, genç sanatçıların görünür kılınmasının önemini, Afife Tiyatro Ödülleri’nin büyük bir tiyatro arşivi olmasını, kamusal alanda sanata “maruz bırakma” fikrini ve “çatlaklardan sızan” işlerini T24’e anlattı.

- Mühendislik okuduğunuzu öğrendim, sonra bankacılık yaptınız. Şimdi de kültür sanat alanında yöneticisiniz. Bu süreç nasıl oldu? Yani mühendislikten kültür sanata geçişiniz nasıl gerçekleşti?

Evet, elektrik mühendisliği okudum. Ardından "Computer Science" yüksek lisansı yaptım. O zamanlar daha bilgisayar mühendisliği diye bir bölüm yoktu, "bilgisayar bilimleri" deniyordu. Neyse, çok eski bir tarih olduğunu söylemek istiyorum. Çok bilinçli bir seçim değildi ama çok severek okudum.

Sonra TÜBİTAK Marmara Araştırma Enstitüsü'nün Elektronik Bölümü'nde Araştırma Mühendisi olarak çalıştım. Oldukça ağır bir araştırmaydı. 70'lerden bahsediyorum. Devletin güçlü bir araştırma merkeziydi. Orada da gerçekten çok mutlu bir şekilde çalıştım, çok ilginç projelerde yer aldım.

Fakat bir süre sonra, 80'den sonra, politik ortamın bazı şeyleri nasıl değiştirdiğini çok genç yaşta görerek, şunu hatırladım: "Benim 'Computer Science' master'ım var, bu işe yarayabilir" diye düşünerek ayrıldım. Daha sonra bankada çalışmaya başladım. Çünkü teknoloji, yani IT dediğimiz bilgi teknolojileri, en iyi imkânı bankalarda buluyordu. Hem bütçeleri vardı hem de ufukları çok açıktı. Bu nedenle bankalar, gerçekten IT temeli oluşturan yerlerdi.

TÜBİTAK'ta kalsaydım ne olurdu bilmiyorum. Buraya gelmeden önce de Yapı Kredi'nin, yani Bankanın, IT biriminden sorumluydum. Onunla birlikte, o zamanlar "alternatif dağıtım kanalları" denilen internet, çağrı merkezi gibi alanlarla da ilgilendim. Bütün bu işlerle çok severek mutlu şekilde uğraştım.

Yapı Kredi'de genel müdür yardımcıları iştiraklerin yönetim kurullarında da görev alırlar. Beni Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın yönetim kurulunda görevlendirdiler. Böylece buradaki işleri biraz tanımaya başladım. IT ve alternatif kanallar alanından sonra, Bankanın Koçbank ile birleşmesi süreci sırasında kurumsal iletişimde görevlendirildim. Orada da iki sene çalıştıktan sonra Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ı teklif ettiler. İş hayatımda 30’uncu yılıma girmiştim. Bu 29 yılın çoğunluğu teknik alanlardaydı, sadece son iki senesi kurumsal iletişimde geçmişti. "Değişik bir şey yapabilirim" diye düşündüm ve geldim.

Bu tür işlerle ilgili olduğumu biliyorlardı. Hakikaten çocukluğumdan itibaren, büyüdüğüm evden okul hayatıma kadar bu alanları hep sevdim, hep ilgiliydim. Müzik, edebiyat ve görsel sanatlar hep sevdiğim alanlardı. Profesyonel olarak bir şey yapacak durumda değildim ama hep bakan, okuyan, araştıran biriydim. Birdenbire, hani derler ya, hobim işim oldu. Tamamen plansız bir şekilde gerçekleşti.

- Yapı Kredi Kültür Sanat'ın istikrarlı bir çizgisi var. Özellikle dijitalleşen dünyada bu sürekliliği nasıl sağlıyorsunuz?

Bence buranın bir kurum olması, bu sürekliliğin temel taşlarından biri. Diğeri de yönetim ve çalışan kadrosunun çok hızlı değişmemesi. Burada çok genç arkadaşımız var ama "yeni" dediklerimiz bile en az beş altı yıldır burada. Bu biraz da işin doğasından kaynaklanıyor. Her işi severek yapmalısınız ama bu işin doğasında, daha çok bir sevgi ve bağlılık var. Bu bağlılık da zamanla oluşuyor ve oluştuğu zaman sağlam oluyor.

Öte yandan hem çalışanlarımıza hem de diğer paydaşlarımıza çok iyi bakıyoruz. Bu "bakım" kavramı şimdilerde moda bir terim gibi ama burası hep böyleydi. Mesela ilk yazar sözleşmeleri, yani bir yazarla sözleşme üzerinden iş yapma âdeti burada başlatılmış. Bunlar kurumsallığa giden yolda önemli adımlar. Ne güzel ki hep aklı başında insanlar tarafından olmuş ve burası böyle köklenmiş.

Pek çok açıdan biz de yenileniyoruz ama bazı konulardaki titizliklerimiz devam ediyor ve bence bu da istikrarı sağlıyor. Bu istikrardan biz de memnunuz. Diyelim ki buradaki yöneticiler üç yılda bir değişiyor olsa, bu iş subjektif bir iş olduğu için, bir beğeni meselesi olduğu için istikrar sağlanamazdı. Elbette süreçleri tanımlıyoruz ama bazen de göz göze bakarak bir şeylerin olup olmayacağına karar veriyoruz. Burası, uzunca bir süre birlikte çalışan insanların faydasını görüyor; zararını gördüğünü sanmıyorum. Bu titizlik bazen şikâyet konusu olabilir ama sonunda bu kurumsallığa ve köklenmeye hizmet ediyor ve işe yarıyor.

- Farklı kuşaklardan ve alanlardan sanatçılara, edebiyatçılara yer veriyorsunuz. Bu çeşitliliği sağlarken belirli kriterleriniz var mı?

Özgün olmalarını, kendi seslerini bulmuş ve bunu cesaretle ortaya koyabilmelerini önemsiyoruz.

Mevcut yayınlarımıza ve sergilerimize baktığınızda kriterlerimiz daha net anlaşılır. Yazarlarımıza ve yayımladığımız kitaplara baktığınızda, çeşitliliğimizi görebilirsiniz. Yeni eğilimleri yakından takip etmeye, yakalamaya ve değerlendirmeye çalışıyoruz. Her zaman kendi aramızda "Acaba şöyle bir şeyi gözden mi kaçırdık?" diye de konuşuruz.

- Genç bir sanatçının ya da yazarın Yapı Kredi ile yollarının kesişmesi için ne yapması gerekir? Ayrıca, Türkiye'de var olabilmesi için en çok neye ihtiyacı var? Finansal destek mi, özgürlük alanı mı, yoksa görünürlük mü?

Bence bu üçünü birbirinden ayırmamak gerekir. Sadece........

© T24