Topluma gerçekleri anlatırken uçurumun kıyısında geçen bir yaşam...
Bugün Ankara’da TEDxBilkent’in konuşmacıları arasındayım.
Günlerdir salonu dolduracak izleyicilere rüzgar gibi geçen yaşamımdan hangi çarpıcı kesiti anlatsam diye düşünüyorum.
Öylesine çoklar ki...
Örneğin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Dr. Yıldırım Aktuna’nın Başhekim olmasından sonra gerçekleşen devrimi mi anlatsam? Çünkü Aktuna’dan önce orası Nazilerin toplama kamplarından farksızdı. Ve devrim gibi değişimi gerçekleştirmek hiç de kolay olmamıştı. Çünkü hastane ile İstanbul’un anlı şanlı, saygın mı saygın bazı ruh hekimlerinin muayenehaneleri arasında çok sağlam çıkar köprüleri kurulmuştu.
Birazını anlatayım;
Toplumdan gizlenen bazı bölümlerde hastalar, tavandan zemine kadar uzanan demir parmaklıklı koğuşlara hapsedilmişlerdi. Kadın ve erkek hastalar bir aradaydı. Hepsi çırılçıplaktı. Görevlilerin gözü önünde cinsel ilişkiye girenler oluyordu. Yetkililere, bu utanç verici durumu sorduğumda, “Bunlar iyileşme ihtimali olmayan, arayıp soranı bulunmayan hastalar. Üzerlerinde elbise tutmuyor, parçalıyorlar. Bunları zincirlemek lazım ama yapmıyoruz!.. Öldükleri zaman da üniversite hastanelerine kadavra olarak gönderiyoruz,” yanıtını aldım.
★★★
Bir başka koğuş yeraltı sığınağına benziyordu. Sadece yol hizasında demir parmaklıklı bir pencere vardı. Rutubet, küf ve pislik içindeydi.
Doktorlar bu bölüme neredeyse hiç uğramıyordu. Hastabakıcılar bile güçlerini ya da acımasızlıklarını göstermek istercesine, küfürler ederek kapıdan yiyecek atıp gidiyorlardı.
Hastaların büyük kısmı açlıktan bir deri bir kemik kalmıştı, perişan vaziyetteydiler.
Burada her türlü ilgiden, sevgi ve şefkatten yoksun bırakılmışlar, hiçbir şeyi sevemez hale getirilmişlerdi.
★★★
Koğuşun orta yerinde ahırlardaki gibi bir yalak vardı. Akli dengesi yerinde olmayanlar dışkılarını buraya yapıyordu. Susayanlar çaresizce bu yalaktan su içmek zorunda kalıyordu.
Tavanda duvardan duvara kalın kalaslar uzanıyordu.
Üzerlerinde de kasapların hayvanları astıkları kancalardan vardı.
Oradan tesadüfen kaçmayı başaran bir kişi, meydan okuyan bir umutsuzlukla bana ve kameraman arkadaşım Tuncay Ural ile sesçi Yalçın Pala’ya göstere göstere ayrıntıları anlattı. Tavandaki kancalara yaşlı gözlerle bakarken ağzından şu ürperten itiraf dökülüyordu: “Hastalar bu........© Sözcü





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon