Kasım ve Aralık: Aşırılıklar mevsimi
Aralık ve Kasım ayları sermayenin şenlik havasında geçirdiği aylara dönüştü memleketimde. İki süreç sermayenin mutlak egemenliğini teşhir eden ve onun temsilcilerini bir tür coşkun sevince iten süreçler olarak Kasım ve Aralık aylarını emekçilerin yenilmişliğinin tescil edildiği aylar haline getirdi. Birincisi TBMM’deki bütçe görüşmeleri ve bütçe süreci, ikincisi ise asgari ücret tespit süreci. AKP iktidarının iyice yerleştiği ve nerdeyse kendi başına bir rejim haline geldiği son yıllarda emek örgütlerinin bu aylardaki çaresizliği ve güçsüzlüğü iyice ayyuka çıktı. Süreçlere ucundan bile müdahale edememe, sermaye ve devletin temsilcilerinin verdiği emek aleyhtarı kararları sineye çekme, sonrasında artık iyice AKP güdümüne girmiş medyanın haber bile yapmadığı birkaç cılız tepkide bulunma; tüm bunlar insanın içini acıtıyor. Dolayısıyla Kasım ve Aralık aylarını sevemez olduk; bize yenilmişliğimizi, zayıflığımızı, çaresizliğimizi hatırlattıkları için.
Dün sosyal medyada gördüm, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz konuşmuş. Asgari ücret ile ilgili soruya şu cevabı vermiş: “Aşırılıklar her zaman kötüdür. Hem çalışan tarafını hem de işletmeyi korumak gerek.” Sonra da eklemiş: “Ağanın eli tutulmaz. İsteyen işletme kendi şartlarına göre ne kadar çok verirse bundan memnuniyet duyarız.” Kendince işverene durumunuz iyiyse belirleyeceğimiz asgari ücretten fazla verin demiş. Ama biz her iki kesimin de refahına zarar vermeyecek bir asgari ücret (“aşırı olmayacak” asgari ücret, her ne demek ise) belirleyeceğiz demiş.
Bu beyanda altı çizilmesi gereken iki husus var. Birincisi AKP ekonomi yönetiminin geçmişten gelen ve aslında özü itibarıyla ciddiye alınmaması gereken bir tavrıyla ilgilidir. AKP ekonomi yönetimi çalışan ve emekçi aleyhtarı, ya da ayan beyan sermaye lehine herhangi bir kararından sonra genellikle sermayenin “iyi niyetine” seslenir. Böylece sermayeye karşı babacan devlet tavrını göstermiş olur.
Bu tavrın kendisini ifşa ettiği birkaç örnek verelim hadi. Bir zamanlar bir kriz/durgunluk döneminde bazı sektörler ve mallar için KDV veya ÖTV oranları düşürülmüştü; bu sektörlere veya mallara yönelik talep, vergi indiriminin tetikleyeceği fiyat düşüşleriyle arttırılsın diye. Hatta açıklama yapılmıştı, biz sermayeye güveniyoruz, bu vergi indirimlerini fiyata yansıtacaktır ve tüketiciyi gözetecektir diye. Ekonomi yönetimi böylece sermayenin bir iyi niyete sahip olduğunu varsaydığını deklare etmişti. Peki ne oldu? Pek tabi ki vergi indirimleri fiyatlara yansıtılmadı, fiyatlar 2500 yıldır ayakta duran Çin Seddi misali oldukları yerde durdular. Vergi indiriminden gelen farkı sermaye cukka cebe indirdi.
Son yıllarda fahiş kira artışları sürerken AKPli bakanlar ya da üst düzey ekonomi yöneticileri yeni bir tarz tutturdular; ev sahiplerinin insafına seslendiler. Devleti artık bir tür küçük işletmeyi yönetir gibi yönettikleri için bu onlara garip gelmedi. Küçük işletme sahipleri, kapitalist piyasanın açık rasyonalitesinin baskısından bir nebze olsun kaçınabilmek için, kendileri gibi olan ve iş ilişkisi içinde oldukları diğer işletme sahiplerinin genellikle insafına........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel