menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vasatlık her yerde

19 3
11.11.2025

İktidarda 23. yılını dolduran bir siyasal İslamcı hareketin varlığı altında, vasatlığın (veya dilerseniz vasat-altılığın) bunca yayılmış olması şaşırtıcı olmamalı. Siyaseti, toplumu, eğitimi, tüm kurumları aşağıya çeken, Cumhuriyet yıkıcılığında sınır tanımayan bir siyasetin çeyrek yüzyıla yaklaşan bir iktidar pratiğinin, vasatlığa demir attığını söylemek bile belki de ona iltifat sayılır. Esasen “iltifat” sıfatı da boşlukta kalır. Çünkü sermaye egemenliğini emek ve cumhuriyet düşmanlığı üzerinden yeniden kurmaya ahdetmiş bir gerici sınıf hareketinin “vasat” gibi sıfatlarla betimlenmesi bile baştan sorunludur.

Ancak buradaki meselemiz salt AKP’yle ve onun ilan edilmiş/edilmemiş Cumhur ortaklarıyla sınırlı değil. Meclis muhalefetini de tümüyle içine alan bir vasatlık durumuyla karşı karşıyayız. Bunun salt ideolojik duruş, siyasi tutarlılık, ilkeli hatta kişilikli olup olmama olayından ibaret olmadığı herhalde anlaşılmıştır. Bunlar elbette var ve hayal kırıklıkları da daha çok bu özellikler üzerinden oluşuyor.

Ama bunları aşan ölçeklerde bir birikimsizlik sorunu da var. Bu her alana yansıyor. En basitinden akademi dünyasında bile Türkçe yazım hatalarından bir türlü kurtulamayıştan 2017 Anayasa değişikliğinin anlamını bir türlü kavrayamayan aydınlara kadar giden bir “bilinemezlik” yelpazesi var. Soldan değerlendirme yapan gazeteciler arasında örneğin, “AKP iktidarı uzmanları öylesine özensiz bir anayasa değişikliği yapmışlar ki, ‘bakanlar kurulu’ ibaresini bile Anayasa metnine koymayı unutmuşlar; zaten Burhan Kuzu gibilerden ne beklenebilirdi ki?” yorumunu yapabilenler bulunuyor. Üstelik Anayasa değişikliğiyle ilgili yasanın TBMM’den geçmesinden (Ocak 2017) neredeyse 9 yıl sonra, onca yazıya/analize/somut olgulara rağmen bu “görüşü” ısrarla tekrarlayarak! Böylece sözüm ona AKP’nin vasatlığını vurgulayarak siyasal eleştiri yapmak istenirken daha büyük bir vasatlığın içine düştüğünü fark edememek!

2017 anayasasının “bakanlar kurulu ve hükümet” kavramlarını tamamen dışarıda bırakan bir başkancı sistem getirdiğini 9 yıl sonra hâlâ görememek nasıl bir şeydir? Anayasa değişikliğinin temeli zaten TBMM’ye hesap vermeyen tek kişilik bir yürütme organı yaratmak iken bunu kavrayamamak neye tekabül ediyor? Üstelik 7 Temmuz 2018’de çıkarılan 700 sayılı KHK ile mevzuatın tümünde “Bakanlar Kurulu” yerine “Cumhurbaşkanlığı” ibaresinin geçirilmesinin........

© soL