menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Son papazın bağırsaklarıyla son kral asılana kadar…

21 18
24.10.2025

"Men will never be free until the last king is strangled with the entrails of the last priest." Son kral, son papazın bağırsaklarıyla asılana kadar insan özgür olmayacak.”

Anti-monarşizmin bir motto’su olacaksa, o da bu olmalı dedirten bu söz, bugünlerde gösterimde olan Mussolini: Çağının Oğlu adlı dizi sayesinde yeniden gündemde.

1729’da ölen ateist papaz Jean Meslier’nin ölümünden sonra bulunan yazıları arasında yer alan bu cümle, Meslier’den Denis Diderot’ya, oradan bir dizi repliğine uzanan yolculuğu boyunca kim bilir kaç kişinin yürek atışını hızlandırdı. Dizide, faşist diktatörlük yolunda ilerlemek için desteğini aradığı İtalyan Kralı’nın karşısına çıkan Mussolini, sosyalistlerin krala karşı bu sözü haykırdığını söyler. İtalyan faşizminin yükselişini izlemek ne kadar ruh karartıcıysa, sosyalistlerin II. Viktor Emmanuel’in tahtına karşı bu cümleyi bağırdığını duymak da bir o kadar yürek ferahlatıcıdır.

Meslier’nin bu sözünün İngiliz siyasetindeki karşılığı ise regicide, yani “kral katli”dir. Latince kökenli bu kavramın İngiliz siyasetinde hayat bulmasının arkasında devrimci bir deneyim vardır. Bu deneyim, 1600’lerin başında parlamento ile kral arasında başlayan çatışmanın Kral I. Charles’ın idamıyla sonuçlanmasına dayanır. Monarşilerin meşruiyetine vurulmuş en önemli darbelerden biri olan bu idam, adeta yeni bir çağın başladığının habercisiydi. Çünkü bu kez kralı, meşruiyeti eline almış olan Avam Kamarası yargılamış ve ölüme mahkûm etmişti. İngiliz devriminin sonraki aşamalarında monarşi yeniden canlansa da “kral katli” kavramı pek çok ülkede ilham verici olmayı sürdürdü.

Bizde Meclis kararıyla bir padişahın idamı söz konusu olmasa da, Meclis-i Mebusan’ın 1909’da II. Abdülhamit’i tahttan indirmesi, BMM’nin 1922’de saltanatı kaldırıp yeni halifeyi seçme hakkını kendinde görmesi, 1924’te ise bu kez halifeliği de kaldırarak Osmanlı hanedanını yurttan çıkarması, benzer nitelikte devrimci adımlardır.

Dizide 1,50 boyundaki Viktor Emmanuel’in her tahtına oturduğunda ayakları havada kalan hâlini izlerken, kralın tarihin en gereksiz karakterlerinden biri, monarşinin ise en anlamsız kurumlarından biri olduğunu hissetmemizin arkasında da bu tarihsel deneyimler var. Ancak İtalya bizden farklı olarak uzun süre böyle düşünmedi. İlerleyen yıllarda İtalyan faşizminin yayılmasıyla birlikte Emmanuel, önce........

© soL