Vallahi ben kraliyet seviyorum
Yazımın başlığını Sermiyan Midyat’ın 2010 yapımı “Ay Lav Yu” filmindeki dedikodu yayılmasını konu eden bir sahneden aldım.
Güneydoğulu bir vatandaşımız “Eyalet sistemi en doğrusudur,” deyince bir diğeri “ Nasyonal sosyalizm şarttır,” der demez başında kefiye, elinde sigara ve bacak bacak üstüne atmış olan arkadaş son noktayı koyuyor: “Vallahi ben kraliyet seviyorum!”
CHP İstanbul 38. Olağan İl Kongresi’nin iptali için açılan davada mahkeme, İl Başkanı Özgür Çelik ve mevcut yönetimin görevden uzaklaştırılmasına, yerlerine geçici bir yönetim atanmasına hükmetti.
“Onaylı etiketinde şıra yazan şarap helaldir,” düsturuyla hareket eden bir kısım otokrat lider düşkünleri bir anda sevinç çığlıkları atmaya başladı.
İçeriden ve dışarıdan…
Dışarıdakilerden biri de Ankara Büyükşehir Belediye eski Başkanı Melih Gökçek…
Gökçek kendi görevden alınış şeklini unutup “OH…OHH…OHHH…YANDI GÜLÜM KETEN HELVA…” şeklinde paylaştı.
Nasıl bir sevinçse, vurgusunu -o koskoca adama- büyük harflerle yaptırmış.
İçeridekiler zaten hazır kıta halinde olduklarından hemen kayyumluk görevini kabul ettiler.
Soruna odaklanan yok.
Oligarşik liderliğe hukuki dayanak lazım
Oysa bütün sorun Türk siyasi partilerinin liderlik yapısında…
Prof. Dr. İlter Turan Ekim 2011 tarihli bir makalesinde* şöyle diyor:
“Türk siyasi partilerinin liderlik yapısı oligarşiktir, lider yenilemekte zorluklarla karşılaşmaktadırlar.”
Ancak bir siyasi parti liderinin görevini uzun süre koruması, liderliğinin oligarşik olduğu anlamına gelmez.
Bir parti başkanı hâkimiyetine karşı çıkanları bir vesileyle etkisizleştirmeyi başarabiliyorsa liderliği oligarşiktir.
Partilerin örgüt daha doğrusu delege yapısı ve aday belirleme yöntemleri ise bizdeki lider oligarşisinin can damarıdır.
Bunun en vahimi de oligarşik liderliğin kurduğu sistemi kendisini destekleyecek bir hukukla güvence altına almasıdır.
Lider yenilenmesi hep sancılı bir süreç olarak algılanmaktadır.
Nedeni, bu coğrafyanın kaderi haline gelen biat kültürüdür.
Tek parti döneminden gelen liderin egemen olduğu parti anlayışı çok partili sistemde de yerini korumuştur.
Böyle bir kültürde her türlü adaylık için seçmen desteği geri plandadır.
Çünkü bir partinin yerel ve merkez yöneticileri gelecekteki konumları için liderin oluşturduğu sistemde lidere bağımlı olmak zorundadır.
Aynı siyasi sistem içinde yer alan siyasi partilerin ekseriyeti gün geçtikçe birbirine benzemişlerdir.
Nitekim Demokrat Parti’nin siyaset anlayışı zamanla yerini aldığı CHP’den farklı olmamıştır.
Muhalefetteyken savunduğu çok şeyin tersini yapmıştır.
2002’de temel hak ve hürriyetler ile liberal söylemleri merkezine alan AK Parti ise zamanla Cumhuriyet’in tek partili dönemi ile yarışır hale geldi.
Hatta “ipi göğüslemek üzere” de diyebiliriz.
Liderliğe ölümüne tutunanlar
Türk siyasi parti süreçlerini şöyle bir incelediğimizde yaklaşık benzer durumlar görürüz.
Belki sadece Cumhuriyet’in erken dönemini hariç tutmak gerekir.
Zira Kurtuluş Savaşı’na öncülük eden kadrolar bir anda partiye dönüşmüştür.
Sonrasında, itaati merkezine alan sağ seçmenin lider değişimi gibi bir derdi olmadığından oligarşik liderlik sağ tandanslı partilerde daha kolay tutunmuştur.
Çünkü lider istemedikçe değişim zordur.
1981’de siyasi partiler askeri rejim tarafından kapatılmasına........
© Serbestiyet
