Dünyaya kafa tutan ülke: İspanya
Bir süredir İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in Gazze konusundaki etkileyici ve insanlık diye bir şey varsa
şayet onun vicdanını en iyi yansıtan konuşmaları üzerine yazmak istiyordum. İspanya gibi, kafamızda
kolaylıkla Batı havuzuna attığımız bir ülkenin herkesten çok Müslüman bir küçük ülkeyi -bütün Müslüman
ülkelerden çok daha güçlü bir biçimde hem de!- savunmasını, bu uğurda büyük bedeller ödemeyi göze
almasını anlamaya çalışmak, bu durumun arkasındaki sosyal, siyasal ve diğer nedenlere bakmak iyi olabilir
diye geçiriyordum aklımdan. Pek çok kişi gibi, bu işin derinlerinde neyin yattığını fazlasıyla merak
ediyordum.
Tam bu sıralarda, oldukça meraklı ve her konuda derinleşme ihtiyacı duyan bir öğrencimin köylüler ve
devlet arasındaki ilişkiye dair antropolojik merakını içeren sorularına cevap vermeye çalışırken Dan
Hancox’un Dünyaya Kafa Tutan Köy (Metis) kitabını tavsiye etmiştim. Sonrasında bu vesileyle kitap
üzerine düşünürken, birden konusunun, İspanya’nın Endülüs bölgesinde, Sevilla yakınlarında Marinaleda
adlı bir köyün devlet ve kapitalist düzene karşı verdiği, bir anlamda “Donkişotça” mücadeleyi anlattığını
daha detaylı olarak hatırladım.
İlk okuduğumda çok beğenmiştim bu kitabı ama şimdi bir başka gözle yeniden baksam iyi olabilir diye
düşündüm. İspanya’nın Gazze meselesindeki tutumu yalnızca Gazze’yle ilgili değildi belli ki. Bu,
İspanya’nın kendi topraklarının derinlerine kadar sinmiş bir baskıya ve eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı
koyma, her türden zorbalığa baş kaldırma meselesiydi. Camus’nün “Başkaldıran insanın anavatanı, en
büyük başyapıtların imkansıza karşı haykırışlar olduğu yer” diye tarif ettiği İspanya’yı buradan
anlayabilirim gibi geldi.
Çünkü, tüm dünyanın gözü önünde yaşanan Gazze vahşetine karşı belki de en hakiki duruşu, tarihe ve
insanlığa haykırırcasına, İspanya halkı ve onun sosyal liberal başbakanı Pedro Sánchez gösteriyor, bir
süredir. İnsana, “Gazze’nin asıl sahibi İspanyollar galiba!” dedirtiyor. Herhangi bir insanlık meselesi için
kişisel ya da ulusal menfaatlerinden sıyrılmanın hazzını hiç yaşamamış, kendisine benzemeyen birinin
hakları uğruna hiç fedakarlıkta bulunmamış olanlara kafa karıştırıcı gelebilir bir durum bu. Pek çok insan,
“Peki ama neden?” diye sormak zorunda hissediyor kendini. “Durup dururken neden kendilerini ateşe
atıyorlar ki!”
İspanya Başbakanı’nın yaptığı her yeni açıklama yeni bir analiz ihtiyacı doğuruyor. Ulusal ve uluslararası
medyada çok sayıda yazı görmek mümkün. Kimi, bunu Franco döneminde İspanya’nın Batı dünyasından
dışlanmasıyla yakınlaşılan Arap ülkelerine olan bir tür gönül borcu ile, kimi coğrafi yakınlık ile, kimi
vaktiyle göç eden Filistinlilerin ülkede sayıca çok olmasıyla, kimi Endülüs geçmişine olan nostaljik özlem
ve saygıyla açıklıyor. Ancak yine de sanki hiçbir açıklama yeterince tatmin sağlamıyor. Başka bir şeyler
olmalı dedirtiyor insana. Yahudi nefreti değilse eğer -ki İspanya’dan sürgün edilmeleri gibi bir trajik geçmiş
de söz konusu olunca ister istemez bu ihtimal de geliyor akla!- sebep ne olabilir ki?
8 Eylül 2025 tarihli bir konuşmasında şöyle diyor, Sánchez: “İspanya’nın nükleer bombaları, uçak
gemileri veya büyük petrol rezervleri yok. İsrail saldırısını tek başımıza durduramayız. Ancak bu,
mücadeleyi bırakacağımız anlamına gelmiyor. Çünkü tek başımıza kazanamasak bile uğruna
savaşmaya değer davalar var.” Aynı konuşmada, hiç zorlanmadan, eğip bükmeden, ulusal
çıkarlarımız........
© Serbestiyet
