Bu dünyayı Ferideler değiştirecek
M. Ender Öndeş’in “Ben Feride, Bu Benim Sesim” kitabını okurken binbir türlü haliyle sevdiğim dünyayla/Türkiye’yle, sevdiğim bir kalem üzerinden bir kez daha yüzleştim. Hiç çıkmamıştım bu sorunlar ve açmazlar yumağından ama bu kez acıların, yalnızlıkların, öfkenin ve sınıf kininin çok yönlü harmanında gittim geldim kitap boyunca. Üstelik başka hiçbir şeye benzemeyen öykü ya da roman -eğer iyi kotarıldıysa- kapalı bütün kapıları, kenarda köşede saklanmış gibi görünen bütün “ayrıntıları” ortaya seriyor.
Ben Feride Bu Benim Sesim, M. Ender Öndeş, Dipnot Yayınları
Damağımda bir türlü ezemediğim sımsıcak bir hüzün tadıyla kalakaldım; bir gün her şeyin hesabının sorulacağı güveni kendisini yeniden duyumsattı, doğruldum sevinçle.
Bu “hüzün” süslü cümleler yardımıyla inşa edilmemişti. Öyle sere serpe konulmuştu ki önümüze, yazara denk şeyler yaşamışsanız -ya da bunlara kıyısından köşesinden bile temas etmişseniz- özdeşlik kurup içinizin cız etmesinden kaçınamıyorsunuz -zaten kaçınmak isteyen kim?
‘Bu kısacık kitap neden bu denli etkiledi beni’ diye düşündüm sonra; dili mi kurgusu mu, kadın karakter üzerinden anlatılan dayanılması zor görünen evrelerin sonunda duyduğum iç ferahlığı mı her gün bir şekilde tanık olduğum/olduğumuz dehşet verici olgular mı… Hangisi? Hem hepsi hem de hiçbiri! Feride’nin dilinden dökülen her şey, zaten bildiğim fakat bir erkek yazarın kadınların potansiyellerine işaret eden sahici sesiyle gözlerimin önünde bir kez daha canlandı.
Asıl çarpıcı olan, M. Ender Öndeş’in, işçiliğin, yoksulluğun, yalnızlığın, kâr ve kan deryasının hüküm sürdüğü bir coğrafyada neredeyse tüm sorunlara ya da sorun alanlarına ustaca dokunmuş olması. Tanık olduğumuz, adeta yaşamışçasına bildiğimiz olay ve olguları abartmadan, olanca gerçekliğiyle gözler önüne sermesi… Bunu yaparken can verdiği karakterlerin sahiciliği, sözcüklerin acımasız anlamlarını kullanmaktan imtina etmemesi, “eşyaya adıyla hitap etmek”ten asla kaçınmaması…
Baş kahramanımız Feride bunlardan biri ve eminim hepiniz tanıyorsunuz onu. Adı farklı olabilir ama evlere temizliğe giden emekçi kadınlardan her birinin kuşkusuz farklı bir öyküsü vardır. Feride, karşılaştığı olaylar ve kişiler ormanında değişimi daha önce hiç beklemediğiniz hamleleri yapışıyla, en yakınları için çeşitli nedenlerle yapamadıklarını başkaları -başka çocuklar- için sakınmasızca -önünü ardını düşünmeden- yapabilmenin, acılar ve yoksunluklarla biriktirdiklerini eli titremeden sonuna kadar devreye sokmanın adı oluyor. Hep eksilecek değil ya, insanlığa güveniniz artıyor.
“Hayatta herkesin bileyip durduğu bir bıçağı vardır…” Kitapta insanın aklından kolay kolay çıkmayan kimi cümleler var. Bu da onlardan biri, sabırla gününü bekleyen Feride’nin hit cümlesi. Aslında rastlayanların şöyle bir bakıp geçivermesi, yüzünde, gözlerinde… ağzının korkuyormuş gibi sımsıkı kapalı coğrafyasında çok da ‘ilgi çekici’ bir ifade........
© sendika.org
