Hakan Tosun vakası üzerinden Türkiye’de şiddet, devlet ve sessizlik kültürü
Bu makale, gazeteci ve yurttaş Hakan Tosun’un sokak ortasında dövülerek katledilmesi vakası üzerinden Türkiye’deki devlet-sivil toplum ilişkisini, ekolojik mücadele alanlarında ortaya çıkan taşeron şiddet biçimlerini ve sessizlik politikalarının siyasal-toplumsal sonuçlarını incelemektedir.
Tosun’un ölümü, yalnızca bir cinayet değil, bir ülkenin vicdanına yönelmiş sistematik bir şiddet biçimidir. Bu çalışma, olayı “tekil bir suç” olarak değil, neoliberal devlet aklının yurttaş üzerindeki denetim pratikleriyle birlikte ele almakta; “yurttaşın değersizleştirilmesi” ve “adaletin ertelenişi” kavramları etrafında bir çözümleme sunmaktadır.
Derin bir öfke ve keder içindeyiz.
Bir gazeteciyi, bir direniş hafızasını, bir yurttaşı sokak ortasında döverek katlettiler.
Bu yalnızca bir cinayet değil; toplumsal vicdanın infazıdır.
Bir ülke düşünün: İnsan hayatının değeri üç kuruşa düşmüş, devletin dili susmuş, yurttaşın sesi kısılmış.
Hakan Tosun’un akıbetine dair hâlâ net bir açıklama yapılmadı.
Ne İçişleri Bakanlığı konuşuyor ne İstanbul Valiliği ne de Emniyet Genel Müdürlüğü.
Aileye haber 27 saat sonra veriliyor; iki kişi tutuklandı deniliyor ama kim oldukları bile söylenmiyor.
Bu sessizlik, sadece bir “idari suskunluk” değil, bir yönetim tekniğidir.
Sessizlik, Türkiye’de artık bir politik araçtır — konuşmamak, yönetmenin en güvenli biçimi haline gelmiştir.
Modern yurttaşlık, bireyin hak ve güvenlik karşılığında devletle kurduğu sözleşmeye dayanır.
Ancak Türkiye’de bu sözleşme uzun süredir tek........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon