Kriz var, ruh sağlığı krizi
Bu yazının ilk biçimini kaleme aldığımda, ruh sağlığı krizi ve etkileri gençlerin hayatını etkilemekteydi. Günümüzde pandemi ile tırmanışa geçen ruh sağlığı krizinin yavaşlamaya başladığını bildiren yayınlar okumaya başladık. Ruh sağlığı krizi yatıştığında yerini ne alacağını bilemezken, hızla kendimizi içinde bulduğumuz savaş ve şiddet ekonomisi hayatımızı daha çok belirliyor. Ama gençlerin bugününü anlamak için hemen bir öncesindeki dönemi anlatmaya çalıştığım bu yazı buraya nereden geldik sorusunu cevaplamamıza yardım edebilir.
Pandeminin sonuna vardığımızda tam rahat bir nefes alacakken, özellikle gençlerin okula ve çalışma hayatına dönmekte zorlandıklarını, eskisi gibi hissetmediklerini, eskiden de harika hissetmeseler de ruhsal olarak berbat durumda olduklarını daha çok duymaya başladık. Bir yandan, meseleye kuşkuyla yaklaşanlar “Herkeste bir psikolojik problem mi var? Abartılıyor mu, bir kazanç kapısı mı oldu, bu da nereden çıktı?” sorularını getirirken, poliklinikler ve acil servislerden gelen bilgiler mevcut problemlerin daha da ağır biçimlerinin çoğaldığını, buna ek olarak çok sayıda yeni ‘daha hafif vaka’nın ruh sağlığı kliniklerinin, bu alanda çalışan uzmanların kapısında kuyruk olduğunu gösterdi. Mevcut kaynak ve yaklaşımlarla karşılanamayan bu ihtiyaç artışına ‘kriz’ demek abartı olmaz. Nitekim çok geçmeden iş dünyası dergilerinden sosyal politika enstitülerine kadar uzanan bir yelpazeden ruh sağlığı krizi alarmları geldi.
Ruh sağlığı krizi önce pandemi ile başlayan sonra finansal ve politik alana yayılan ana krizin üçüncü evresi. Kendi başına bağımsız bir problem değil, ruh sağlığı bozuklukları insanların kendilerinin beceriksizlikleri ya da olgunlaşmamışlıkları nedeniyle de olmuyor. Toplumsal değişikliklerin önemli bölümünün kontrolsüz dalgalar şeklinde gelmesiyle beraber kendi kontrolunu nasıl sağlayacağını bilemeyen insanların ruh halinin sürekli alarm vermesi ne kadar ya da ne zaman anormal sayılmalı?
Kaygı, geleceğin ‘doğal’ belirsizliğinin ve kısmen hesaplanabilir risklerinin beyin ve organizma üzerinde oluşturduğu ‘stres’ ile problemlerin çözümü için gereken hazır oluş düzeyini sağlar. Bu gözle bakınca kaygının kendisi bir ‘bozukluk’ değildir,........
© Şalom
