menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İslâm’ın Geçmişte Tam Galip Gelmemesinin Sebepleri

7 0
11.01.2025

Bediüzzaman, Muhakemat adlı eserinde vahşet ve cehaletin hükmettiği geçmiş zamanda İslâm’ın insanlık âlemine tam galip gelemeyişinin sebeplerini sekiz madde halinde ifade eder. Bunlardan dördü gayr-i Müslimlerin durumlarıyla alakalı, üçü Müslümanlarla alakalıdır, biri de her iki taraf arasında müşterektir. Şöyle ki:

Gayr-i Müslimlerin durumlarıyla alakalı dört mâni:

1-Taklit,

2-Cehalet,

3-Taassub,

4-Din adamlarının saltanatıdır.

Müslümanların durumlarıyla alakalı üç mâni ise şunlardır:

1-Çeşit çeşit istibdat,

2-Ahlâksızlık,

3- Halimizin perişaniyetini ve tembelliği netice veren ümitsizliktir.

Bir de hem gayr-i Müslimlerde hem de Müslümanlarda görülen bir mâni olarak “Din-ilim çatışması” tevehhümü vardır.

Bu manileri sırasıyla açmakta yarar görüyoruz.

1-Taklit

Taklit, delil olmaksızın bir sözü kabul etmektir. Bu tür taklit, mühim bir şahsiyet zaafıdır ve gerçeğe ulaşmaya büyük bir engeldir.

Taklit, başkasına benzemeye çalışmaktır. Genelde büyüklerin hal ve hareketleri taklit edilir. İyi yolda olanları taklit, iyi bir haslettir. Kötü yolda gidenleri taklit ise, büyük bir felaket...

Kur’ân-ı Kerim, körü körüne taklidi şiddetle reddeder. Mesela, şöyle der:

"Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde, ‘hayır, biz atalarımızı ne üzere bulduksa ona uyarız’ dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez kimselerse (yine mi onlara uyacaklar)?"[1]

Hamdi Yazır âyetin yorumunda şöyle der:

"Uyma sebebi, eskilik - yenilik veya atalar yolu olup olmamak değil, emr-i hakka mutabık, delil-i hakka muvafık olmaktır. Hakkın emrine uyan ve yaptığını bilen atalara uyulur. Bilakis, Hakk’ın emrini tanımayan, ne yaptığını bilmeyenlere, atalar dahi olsa yine uyulmaz. Bu âyet gösteriyor ki, icmalî veya tafsilî bir hak deliline dayanmayan körü körüne taklit, Hak Dinde yasaklanmıştır."[2]

Bu konuda Kurtubî de şöyle der:

"Küfür ve masiyette ataları taklit batıldır. Hak’ta taklit ise, dinin asıllarından bir asıldır."[3]

Cenab-ı Hak, önceki peygamberlerden bahsederken, Hazreti Peygamber’i şöyle yönlendirir:

"İşte onlar Allah’ın yol gösterdiği kimseler. Sen de onların gittiği yoldan yürü!"[4]

Bu âyet, Hak’ta taklidin esasını ortaya koyar. Yani, hak yolda gidenlerin örnek hayatları rehber alınmalı ve peşlerinden gidilmelidir. Âyette bu “iktida” ile ifade edilmiştir. Bazı âyetlerde ise ittiba emri vardır.[5]

"Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre (bilenlere) sorun."[6] âyeti, bilmeyen mukallitlerin ne yapması gerektiğini bildirir. "Ey Rabbimiz, biz efendilerimize, büyüklerimize uyduk, onlar da bizi yoldan saptırdılar..."[7] diyerek cehennemde feryat edenleri anlatan âyet ise, batılı taklidin uhrevi akıbetini haber verir.

Batıl atalar yolunu körü körüne izleyenleri kınayan âyetin devamında, Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

"Kâfirlerin hali, çobanın sözünü anlamayan, ancak bağırıp çağırışını işiten hayvanlara benzer. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık akıl etmezler."[8]

Taklidi reddeden bir dinin mensupları arasında, körü körüne taklit hastalığının olmaması gerekir. Ama her nasılsa, özellikle cehaletin hâkim olduğu çevrelerde, Müslümanlarda da bu tür taklit görülmektedir. "Ağam bilir." "Şeyhim söylüyorsa doğrudur." "Liderim söylemişse doğru demiştir" şeklindeki toptan kabulcü yaklaşımlar gerçeklerin örtülmesini netice verir. Zira İslâm’da peygamber dışında hiçbir şahsın masumiyeti söz konusu değildir. Her insan yanılabilir ve hata edebilir. Gerçekten büyük olan zatlar, hiçbir zaman kendilerini hatalardan uzak görme ve gösterme cihetine gitmezler. Bir kusur işledikleri veya farkına varmadan yanıldıkları ortaya çıktığında hemen tevbe ile hakka yönelirler, “yanlışta ısrar” yanlışını yapmazlar.

Bu konuda, Bediüzzaman şu hatırlatmada bulunur:

"Hiçbir müfsid ‘Ben müfsidim’ demez, daima suret-i haktan görünür. Yahut batılı hak görür. Evet, kimse demez........

© Risale Haber