menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Terörsüz Türkiye’nin Kardeşliğe Katkısı

5 0
yesterday

Dinimizin kardeşliğe verdiği önem o kadar büyüktür ki, insanlar mümin kardeşinin hayatını korumak için gerekirse nefsini, öz kardeşini, babasını bile feda etmekten çekinmeyebilir. Hiç şüphesiz bu insanlıktan bir sapma değil, din kardeşliğinin Müslümanlar üzerinde ne kadar derin izler bıraktığının bir işaretidir. Hicretin 2. yılında Hz. Peygamber’in (asv) 300 kişilik küçük ordusu ile Mekkeli müşriklerin 1100 kişilik ordusu arasında meydana gelen Bedir meydan savaşı, dünyanın en acayip savaşlarından biri kabul edilir. Çünkü Bedir’de onlarca sahabe, kardeşlerine ve babalarına kılıç çekebilmişlerdi.

Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamber (sav) ve arkadaşlarından söz ederken şöyle der: “Muhammed Allah’ın Rasûlüdür. Beraberinde bulunan müminler kâfirlere karşı çok sert ve tavizsiz, kendi aralarında gâyet merhametlidirler.”

Bu topraklarda yaşayan Kürtler ile Türklerin en büyük sermayeleri de, aynı dine mensup olmaları ve bin yıllık ortak tarihleri boyunca kader birliği yapmış olmalarıdır. Bu güçlü kardeşlik bağları tarih boyunca birçok mihrakları kıskandırmış, fakat her türlü tahrike rağmen, zaman zaman zayıflamışsa da asla kesintiye uğramamıştır.

İstiklal savaşıyla pekiştirilen din kardeşliğimiz bu topraklarda yaşayan insanların en büyük manevi sermayesi olarak öne çıkmıştır. Bu topraklar için şehit düşen yüz binlerce Türk, Kürt, Arap ve diğerleri doğuda ve batıda, yan yana ve koyun koyuna yatmaktadır. Bugün dünden farklı değildir. İslam düşmanlarının 40-50 yıllık tahriklerine rağmen kardeşliğimiz güçlü bir biçimde devam ediyor. Özellikle bu iki Müslüman milleti birbirinden ayırıp aralarına nifak tohumlarını sokmanın önündeki en büyük engel kuşkusuz İslam kardeşliğidir.

Ancak ne kadar acıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti 100 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca, vatandaşların dine bağlılıklarını iyi değerlendiremedi. Bırakın onların kardeşlik bağlarını güçlendirmeyi adeta onları birbirine düşman yapmak için ne gerekiyorsa yapıldı. Çünkü din kardeşliği bağı yerine ırkdaşlık ve menfi milliyetçilik bağları güçlendirildi. Bu konuda kitaplar yazıldı, filimler yapıldı. Şu garip hale bakın ki, tarih boyunca tüm Asya ve Avrupa’da “İslam” manasında kullanılan ve İslam dinine aidiyet ifade eden “Türk” sözcüğü, bu manasından uzaklaştırılarak bir ırkın ismi olarak hem ülke insanlarına hem tüm İslam âlemine tanıtıldı.

Elbette her kavmin kendi ırkını sevme hakkı vardır ve bunun birçok gerekçesi de bulunabilir. Fakat Bediüzzaman’ın ifadesiyle, milliyetçilik dine hizmetkâr yapılmalı, yerine geçmemelidir.........

© Risale Haber