menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hayasız Akınlara Cevap–2

12 0
28.04.2025

Kısa Bir Açıklama ve Okuyucudan Özür

Risale-i Nurların ibarelerini bağlamından kopararak itirazda bulunan Ali Akın’a cevap sadedinde bir açıklama yapmak ihtiyacındayız:

Biz başta Kur’an-ı Hakim’den, Sünnet-i Seniyeden ve ilmen beslendiğimiz Risale-i Nur’dan edindiğimiz müsbet hareket tarzı itibariyle durduk yerde kimseye sataşmıyoruz. Bilakis, her türlü müsamahamıza, tavzih ve izahımıza, icabı halinde tashih ve ta’dil talebimize iman kardeşliğinin gerektirdiği müsbet karşılığı göremeyince hakikatin incinmemesi, Risale-i Nur ve müellifi Said Nursi hakkında yayın yoluyla ortaya atılan iddiaların karşılıksız kalmaması ve ayrıca, bu konularda bilgisi olmayanların idlal ve iğfal olmaması bakımından manevi bir mesuliyet saikiyle cevaplamak zorunda kalıyoruz.

Saldırana veya ısırmaya çalışana karşı eline sopa almak, zarar vermek için hücum edince de selamet için tepesine sopayı vurmak nefs-i müdafaadır ve hukuken meşrudur. Nur Talebeleri kimseye saldırmadı. Bu yazımız da kimseye saldırmak için değil, Bediüzzaman Said Nursi’ye, şaheser imani eserlerine, kahraman ve fedakâr Nur Talebelerine yönelik durmak bilmeyen insafsız bir taarruza karşı kendini savunmak kabilindendir.

Kerameti kendinden menkul “Bilge” Ali Akın’ın Said Nursi ve Nurculuk başlığıyla sanal medyada yayınladığı video konuşmasındaki asılsız ve yersiz iddialara karşı bu köşede 20 Nisan tarihinde yayınlanan cevap üzerine, adı geçen, Said Nursi’ye karşı duyduğu kinine bilgisizliğini de ekleyerek yeni bir video yayınladı.

Bu müddei madem Risale-i Nur'da itiraza medar hususlardan bahsediyor. Aslında kendisiyle bu konuları Kur'an ve sünnet ölçüleriyle, ilmi usullerle, nezaketle, nezahetle, karşılıklı saygıyla ve istifadeye vesile olabilecek bir zeminde müzakere etmeyi isterdik. Ancak hakaretlerle, ithamlarla, tehditlerle, beddualarla, galiz ifadelerle, söverek, küçümseyerek, muhatabını saymayan küstah bir dille ve parmak sallayarak konuşan biriyle ne müzakere edilebilir ne hakikat anlatılabilir ne de bir anlaşma sağlanabilir.

Önceki videoda bahse konu ettiği iddialarını cevaplarımızla beraber youtube kanalındaki yorumlara 10-12 parça halinde yüklememize rağmen sadece iki cevap kısaca alınmıştı. Videoyu izleyenlerin iddiaların cevaplandığını bilmesi, müddeinin de bilgilenmesi bakımından yazımızın bağlantı linki kısa bir açıklama cümlesiyle yorum olarak girildi ise de kendine ait youtube kanalında yayınlanmayan cevapların akıbetine uğradı. Be adam, madem ağır iddialarda bulundun; cevabı verilince aynı yerde, aynı kanalda ve aynı dikkat çekici vurguyla yayınlamak ilim namusunun ve yayın ahlâkının gereği değil midir? Yoksa bu erdemleri çok bilmiş “Bilge”den boş yere mi bekliyoruz?! Hatırlatalım; Bilesin ki kavgada vur kaç taktiği mertlerin tavrı değildir. Şimdiki durum böyle...

Çok bilmişi iddialarını ispat etmeye davet ettiğimiz bir önceki yazımızda, delillerini eser ismi ve sayfa numarasıyla vermesini istemiştik. Bunun üzerine Risale metinlerinde “Tevhid”e ve İslâm akidesine uygun bulmadığı, zaman zaman şirk ve küfür diye itham ettiği hususlarla ilgili bahisleri de vererek güya Kur’an’a aykırı diye bazı ayetlerle çürütmeye çalışıyor. “Bilge”, yayınladığı yaklaşık 60 dakikalık ikinci videosunda Nursi, eserleri ve talebeleri hakkında her bir iddiası müstakilen cevaplanması gereken 40’ın üzerinde iddiada bulunmuş. Pek uzun olacağından iddiaları ve bu sütunda 3 veya dört bölüm halinde verilecek cevapları kısa ve öz tutmak için özetleyeceğiz.

ثُمَّ اَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذ۪ينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَاۚ فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌۚ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُۜ “Sonra biz kullarımızdan seçtiklerimizi o kitaba (Kur’an’a) mirasçı kıldık. Onlardan kimi kendine kötülük eder, kimi orta bir durumdadır, kimi de Allah’ın izniyle hayır işlerinde yarışır; işte büyük lütuf budur.” (Fatır/32)

Cenab-ı Allah bu ayette ilim ehlini üç sınıf ayırmaktadır. Hayır işlerinde yarışanlar, hayatlarında orta yol tutanlar, bir de nefsine zulmedenler, yani ilmiyle amel etmeyenler. İlmini, başkalarına dil uzatmaya alet edenler ve Ulema-i Sû [kötü âlimler] lakabına layık görülenler bu üçüncü tabakada yer alanlardır. Ali Akın denilen zata bakın ki, işini gücünü bırakmış, hayatı mülhitler, münafıklar ve İslam düşmanlarıyla mücadeleyle geçen Bediüzzaman gibi bir âlimin imanî eserlerinin bazı yerlerini bağlamından kopararak münakaşa konusu yapıyor. Sözümüz böyle bir ilim ehlinin, hangi tabakada yer alacağını okuyucuların zihnine havale ediyoruz.

Aşağıda verilen birkaç ayet pek çok iddianın cevabı olacağı için, muhterem okuyucular lütfen bu ayetleri hatırlarında tutsunlar. Cevaplarda ilgili ayetlere atıf yapılacaktır.

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَارًا

Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki, o müminler için bir şifa, bir rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını arttırır. (İsra/82)

بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ

Hayır! Gerçekte o (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yer eden apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi zâlimlerden başkası inkâr etmez. (Ankebut/49)

İDDİALAR ve CEVAPLAR

İddia: 1- Barla Lahikası’nda Hafız Küçük Ali’nin mektubundaki “Risale-i Nur, Kur'ân'ın has tefsiri olduğundan Kur'ân'a bağlıdır. Kur'ân ise Arş-ı Âzam’a bağlıdır. Onun için, Risale-i Nur'u Kur'ân medh ü senâ edebilir.” cümlesine karşı, “Kur’an’ın Hak katından indirildiği halde ondan başka hakem arama” beyanıyla En’am/114. ayetle itiraz edilmiş.

Cevap: A’raf Suresinin 52.ayetinde Cenab-ı Allah yüce Kitabını “rahmet” diye tarif etmiş. İsra Suresinin 82.ayetinde ise, “Biz Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olanı indiririz” buyurulmuş. İsra/82’de geniş zaman siğasıyla “nunezzilu” yani indiririz tabiriyle de mü’minler için rahmet olan Kur’an’ın elbette lafzen değil fakat manalarının indirilmeye devam ettiği ve ucu açık bir ifadeyle kıyamete kadar devam edeceği beyan edilmiştir.

Kaldı ki, Kur’an ebedi bir mucize olduğu için Kur’an nurları kıyamete kadar devam eder. Bu nurlar bir zamanlar 500 hicriden önceki ulemanın tefsirinde, daha sonra müteehhirin ulemasının tefsirinde, bu ahir zamanda da Bediüzzaman gibi âlimlerin tefsirinde ortaya çıkabilir. Kur’an-ı Kerim bu nurları ve bu nurlarla meşgul olanları neden methetmesin?

İddia: 2- Asa-yı Musa’da Ankara Nur Talebelerinin mektubundaki “Risale-i Nur'u, dikkat ve tefekkürle ve devamlı olarak müsait vakitlerimizi boşa gidermeden okumak ve yazmak, en büyük ibadet ve zevk kaynağıdır.” cümlesine, “İslam’da nafile hayır hiçbir zaman farz ibadetin üstüne tutulamayacağı, kaldı ki Kur’an tefsiri olduğu iddia edilen bir eserin ibadet nesnesi olamayacağı, ibadetin kaynağını Kur’an-Sünnetten aldığı” beyanıyla itiraz edilmiş.

Cevap: Böyle bir cümleden yanlış mana çıkarmak kötü niyet ve su-i ahlaktan başka bir şey değildir. Her şeyden önce, “Risale-i Nuru tefekkürle okumak en büyük ibadettir” sözünden, “Farz ibadetlerden daha büyüktür” anlamı çıkmaz. Herkes bilir, Bediüzzaman da bilir ki, Farz ibadetin yerini hiçbir şey tutmaz. Buradaki cümleden kasıt, “İmanî tefekkür türlü nafile ibadetten daha büyüktür” demektir. (لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَا أُولَئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ) “Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır” (Araf, 179) ayeti, tefekkür etmeyenleri hayvandan daha aşağı olmakla vasıflandırıyor. Allah’ın nimetlerinde tefekkür etmenin büyük bir ibadet olduğu konusunda hadisler de mevcuttur.

Diğer taraftan ilim öğrenmek her mü’min erkek ve kadına farzdır. Kur’an-ı Kerim pek çok ayetiyle, “Bakmaz mısınız, görmez misiniz, akletmez misiniz, şu’r etmez misiniz, tefekkür etmez misiniz?” mealindeki beyanlarıyla varlıklar üzerinde ve Allah’ın nimetlerinde tefekkür ve tezekküre davet ediyor. Bu hikmetli vazifeyi yapanlar da, اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ “Onlar ayakta dururken,........

© Risale Haber