Ey Hacı, Bize Ne Getirdin?
Kurban, sadece hayvan kesmek veya bağışta bulunmak değildir. Asıl mesele, “En çok sevdiğini feda edebilecek misin?” sorusuyla yüzleşebilmektir. Her insanın bir İsmail’i vardır. Kimisi için bu makam, kimisi için mal, kimisi için nefistir. Gerçek kurban, en çok bağlandığını teslim etmekten geçer.
- YUSUF TOSUN
- 5 Haziran 2025
Aşk Yolculuğu
Hac, sıradan bir seyahat değil; Allah’ın davetiyle çıkılan bir aşk yolculuğudur. Yaklaşık 15 yıl önce bulunduğum diyar-ı İstanbul’dan o kutsal aşk merkezine uzandığımda yüreğimin o kadar harlanıp gözyaşlarımın beni tamamen esir alacağını tahmin bile edememiştim. Öyle ki; O’nun özel davetlisi olarak çağrılmanın derin mahcubiyeti ve de ezikliği ile o “aşk merkezi”nin alicenaplığı, tevazusu aynı potada çarpışmış, olağanüstü duygular sarmalamıştı her tarafımı. Sıcağı sıcağına bütün o duygu ve düşünceleri kayda geçirmiş, akabinde ise kitap formatında dostlarıma postalamıştım. (1)
Merhum Dr. Şeriati’nin “yaratılış gösterisi”, “tarih gösterisi”, “birlik gösterisi”, “İslami düzen gösterisi”, “ümmet gösterisi”… olarak ifade ettiği Hac, o andan itibaren sadece bedenin hareketi değil, ruhun secdesi olarak da kazındı hafızama.
Siyah Örtülü Ev
Kâbe; insanlar için Mekke’de kurulan ilk ev… “Beytü’l-Haram” ve “Beytü’ül-Atik” olarak da adlandırılan insanlığın ilk mabedi Beytullah… Ya da “Siyah Örtülü Ev”… Başka bir ifadeyle; maddi olan her şeyin eriyip yok olduğu mana âleminin gönül sofrası… O’nda yok olunan birlemenin merkezi…
Rivayetler Kâbe’nin Hz. Âdem’den sonra ilk defa Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından inşa edildiği yönünde. Tarih boyunca birçok hadiseye şahitlik yapan Kâbe defalarca yıkılmış ve yeniden yapılmıştır. Her yıl milyonlarca Müslüman büyük bir aşk ile Hac vazifesini ifa amacıyla bu kadim merkeze gelir.
Buraya gelenler önce kendilerine bir mekân edinirler. Kimi Hilton, Zemzem Tower, Ecyad, Merve, Şişe, Aziziye, Mesfele… gibi birçok yıldızlı mekân ve otellerde konaklarken, kimi de Beytullah’ın hemen yanı başında açık alanda, köprü altlarında, cadde ve sokaklarda ihramı yorgan, terliği yastık olarak kullanan ama gözlerini göğe diktikleri zaman bir yığın yıldız gören “çok yıldızlı” mekânlara yerleşir. En çok da Endonezya, Malezya, Afrika kökenli Müslümanlar…
Yine de ortak mekânlarda -Arafat’ta, Şeytan taşlamada, tavafta, sayda…- eşitlenir fiziksel koşullar. Her şeye rağmen oynadıkları İbrahim rolünü hayatlarından bir parça haline getiren, çok yıldızlı mekânın oyuncularının olağanüstü performansı kalıcı iz bırakır. En çok da yeri yatak, göğü yorgan yapan o kutlu misafirler…
İlk insan Hz. Âdem yeryüzüne tek başına gönderildiğinde yüce Allah tarafından Mekke’ye gidip Kâbe’yi inşa etmesi ve etrafında tavafta bulunması emredilmişti. O gün bu gündür bu ulvi merkezde aynı usul üzere tavaf devam ediyor. Suyun oluşturduğu haleler gibi dalga dalga insan seli o kadim merkezin etrafında durmadan dönüyor.
Kelebekler gibi beyazlara bürünmüş o âşıklar güruhunu izlerken bir kez daha o yüce öğretiyle bilinçleniyor insan. Öyle ki bu aşk merkezinde en sevgilinin doğduğu evi uzaktan seyrediyor, yaşadığı beldede bulunuyor, ayak basıp çile çektiği o cadde ve sokaklarda yürüyor, Dar’ul Erkam’da onun sohbet halkasına katılıyor, adalet abidesi Hz. Ömer’le selamlaşıyor, Bilal-i Habeşi’nin sesinden ezanı dinleyip rahatlıyor, Musab Bin Umeyr’in bütün işkencelere rağmen o kavi duruşunu içinde hissediyor ve Hz. İbrahim gibi içindeki putları deviriyor insan.
Aynı şekilde Mescid-i Haram’a girerken de her an onunla karşılaşabilir düşüncesiyle yüreğiniz pır pır atar. Bu aşk ile o kutlu cemaatle omuz omuza Allah’ın evi Kâbe’yi seyre dalarak Peygamber’in imamlığında huşu içerisinde namaz kılar ve onun arkadaşlarıyla arkadaş olmanın bahtiyarlığını yaşar gibi olursunuz.
Kutsal Rol: Hz. İbrahim, Hacer ve İsmail’in Temsili
Hac, sadece mal ve beden ile yapılan bir ibadet değil; sembolik bir temsiliyettir de aynı zamanda. Hz. İbrahim’in, Hz. Hacer’in ve Hz. İsmail’in rollerini üstlendiğiniz bir sahnedir. İhram, bu tiyatronun sade ama en anlamlı kostümüdür. Bu oyun, yalnızca oynanmak için değil aynı zamanda yaşanmak için sahnelenir.
Her Müslüman ihrama büründüğünde, iki parçalık kostümünü kuşanır ve sahneye çıkar: Sahne Kâbe’dir, rol ise Hz. İbrahim’inkidir. Yan rollerde ise Hz. Hacer ve Hz. İsmail vardır. Tek rakip ise Şeytan’dır. Çünkü oyunu şaşırması, başarısız olması için şeytan sürekli onun sağından, solundan, arka ve önünden yanaşarak yanıltmaya çalışacaktır. Dosdoğru yolu üzerinde oturacak ve ayağını kaydırmaya çalışacaktır.
Lakin bu performans sadece bir oyundan ibaret olmayıp kişinin kendi hayatından parçalarla oynadığı bir temsildir. Arafat’ta vakfe, Şeytan’ı taşlamak, Safa ile Merve........
© Perspektif
