menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İç Cepheyi Susturmak…

11 5
15.06.2025

Mehmet Ali Çalışkan uzun yıllardır toplum içindeki görünür-görünmez bariyerleri ortadan kaldırmak, önyargı ve kutuplaşmaları azaltıp teması artırmak için çalışan, üreten biri oldu. Sivil toplum, özel sektör ve siyaset için ürettiği her veride hep ‘iç cepheyi güçlendirmeyi’ esas aldı. Bilgisini, emeğini, desteğini ihtiyaç duyan hiç kimseden esirgemedi. Bu desteği verirken mahalleler üstü diyaloglar kurmayı da hep başardı. Bu hafta itibarıyla tam üç aydır cezaevinde…

“Mehmet Ali Çalışkan… ‘İç cephe güçlensin’ diyenlerin kardeşlik bahsinde en başa yazmaları gereken bir düşünce adamı ama hapiste.”

Mustafa Karaalioğlu, 07 Haziran tarihli ‘İç cephede son durum’ başlıklı yazısında böyle tanımlıyor Mehmet Ali’yi…

11 Haziran günü Yüksek Güvenlikli Buca Cezaevi’nde görüşme için danışma ve kontrol noktalarından, göz taramalarından geçerken aklımda hep bu tek cümleden oluşan güçlü tarif vardı… Gerçekten de Mehmet Ali uzun yıllardır toplum içindeki görünür-görünmez bariyerleri ortadan kaldırmak, önyargı ve kutuplaşmaları azaltıp teması artırmak için çalışan, üreten biri oldu. Sivil toplum, özel sektör ve siyaset için ürettiği her veride hep ‘iç cepheyi güçlendirmeyi’ esas aldı. Üç alanda da sadece veri-bilgi üretmekle kalmadı, bu bilginin ülkenin, toplumun yararına kullanılması için çeşitli mecralar, diyalog girişimleri, müzakere ortamları yarattı. Bilgisini, emeğini, desteğini ihtiyaç duyan hiç kimseden esirgemedi. Bu desteği verirken mahalleler üstü diyaloglar kurmayı da hep başardı. Yaşam tarzına, düşünce yapısına yakın olan bazı kesimler, onun dindarlar başta olmak üzere farklı mahallelerle kurduğu ilişkiyi kimi zaman eleştirse de o, farklı görüşten insanlarla temas halinde olmaktan ödün vermedi.

Haksız bir şekilde cezaevinde tutulurken de aynı derdi taşırken gördüm onu… Yine kendimizden çok memleket, kutuplaşmanın bitmesi, müzakerenin imkânları üzerine konuştuk. Daha önce bir yazımda; “İşler istediğimiz gibi yürürken ya da hayat yolunda giderken ‘medeni’ olmak kolay. Ya da kendimizi anlamlı-eşit-özgür hissettiğimiz, aidiyet duyduğumuz bir ortamda ‘medeni’ davranmak… Ama asıl önemli olan tam tersi olduğunda yaptıklarımız. Yani güç bizdeyken, rekabet ederken ya da savaşırken ne kadar ‘medeni’ kalabiliyoruz? Ötekinin hukukunu ne kadar gözetebiliyoruz? İster gündelik hayatta ister siyasette karşı karşıya kaldığımız zor zamanlarda ve sınanma anındaki hallerimiz; kimliğimizin, kişiliğimizin ve siyasetimizin asıl göstergesi aslında…” demiştim. Mehmet Ali, sınanma anında da haksızlığa uğrarken de aynı olgunlukla, sabırla, bilgelikle yine memleket derdindeydi…

Bir Yurttaşlık Okuması

Siyaset alanı için yaptığı çalışmalardan önce uzun yıllar sivil toplumda emek verdi, üretti. Kutuplaşmanın sadece siyasetle değil, sivil toplumun kendisiyle de beslendiğini ilk dillendiren kişilerdendi. Ona göre sivil toplum, siyasal kimliklerin yankı odası değil; toplumsal yarılmaları onarma, farklılıklarla konuşabilme becerisi geliştirme alanı olmalıydı. O yüzden de diyalog ve temas birlikte yaşama imkânı açısından önemliydi. Kutuplaşmanın, tematik kapanmanın sivil toplumun etkisini, gücünü azalttığını yaptığı araştırmalardan ve deneyimlerinden gördüğü için çok farklı mecralarda, çalışmalarda farkındalık oluşturmaya çalıştı. 28 Şubat, Gezi davası, çözüm süreci ve 15 Temmuz darbesi gibi yakın tarihin kırılma noktalarında toplumun ve sivil toplumun kutuplaşmadan........

© Perspektif