menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Erdoğan ve Yeni Çözüm Süreci

18 0
previous day

Erdoğan’ın son dönemdeki konuşmaları ve attığı somut adımlar, çözüm iradesinin yalnızca bir “söylem” değil, aynı zamanda ülkenin geleceği için bir “strateji” olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle bugün sorulması gereken soru, “Türkiye bu defa ortak akılla çözümü sahiplenebilecek mi?” sorusudur. TBMM Komisyonu’nun kurulmuş olması, bu soruya büyük oranda olumlu cevap verildiğinin göstergesidir.

Türkiye’nin demokratikleşme serüveninde 2003 sonrasında atılan adımlar, özellikle Kürt meselesi bağlamında ciddi bir kırılmaya işaret etti. Avrupa Birliği uyum paketleriyle başlayan reform dalgası, dil ve kültürel haklar alanında getirilen yenilikler, demokratik siyasetin alanını genişleten düzenlemeler hem dönemin ruhunu hem de AK Parti’nin demokratikleşme perspektifini yansıtmaktaydı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi liderliğinde atılan bu adımlar, yalnızca dış politika vizyonunun değil aynı zamanda iç barışı tesis etme iradesinin de bir yansımasıydı.

Bu dönemin en kritik hamlesi kuşkusuz önce “açılım” sonra da “çözüm” süreci olarak adlandırılan girişimdi. Sürecin en temel motivasyonu, silahların susması ve siyasetin ön plana çıkmasıydı. Ancak, örgütün bu sürece yaklaşımı Türkiye’nin beklentileriyle örtüşmedi. PKK, Suriye iç savaşının sunduğu alan hâkimiyetinden aldığı özgüvenle silah bırakmaktan vazgeçti. O günleri hatırlarsanız, örgüt talimatıyla, birçok şehirde öz yönetim ilan edildi. Bu, paralel bir iktidar alanı kurma girişimiydi. Kurtarılmış şehirler oluşturmak amacıyla hendekler kazıldı ve örgütün “kıra dayalı şehir gerillacılığı” stratejisinin hayata geçirilmesine çalışıldı. Bunlar, çözüm sürecinin ruhunu zehirleyen en kritik gelişmelerdi.

Tüm bunlara rağmen sürecin sona ermesinde örgütün rolü tartışılmadı. Öz yönetim ilanları, şehir savaşları, yabancı istihbarat örgütleriyle etkileşimler göz ardı edilerek Erdoğan hedef tahtasına oturtuldu. Sürecin çöküşüne dair somut gerekçeler dile getirilmeden, iç ve dış birçok çevrede tek taraflı bir suçlama dili hâkim oldu. Bu durum, Erdoğan’ın Kürt meselesine dair samimiyetini sorgulayan kalıcı bir algının yerleşmesine zemin hazırladı.

Bugün yeniden gündeme gelen çözüm tartışmalarında da aynı soru yineleniyor. “Erdoğan gerçekten çözüm istiyor mu, istemiyor mu?” sorusunu sıklıkla duyuyoruz.

Erdoğan’ın Yeni Sürece Dair İşaretleri

Son yıllarda küresel düzende yaşanan olaylar, bölgesel dengeler, küresel gelişmeler ve Türkiye’nin etrafında güvenlik risklerinin arttığı bir dönemde, İsrail’in ABD-Avrupa desteğiyle yapmış olduğu işgal ve soykırım Türkiye’nin iç bütünlüğünü daha da önemli hâle getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ağustos 2024’ten sonra yaptığı bir dizi konuşma ve kullandığı kavramsal çerçeve, bu gerçeğe işaret eden güçlü vurgular içeriyor.

Ağustos 2024 Ahlat konuşmasında Erdoğan, küresel risklere değinirken birlik mesajı da vermeyi ihmal etmedi: “Binyılın yol arkadaşları, dava arkadaşları, mücadele ve kader arkadaşları olarak şimdi de istikbâle yürüyoruz. Herkes şunu bilsin… 85 milyon biriz, beraberiz, tek yüreğiz.” Bu ifade, çözümü bir toplumsal seferberlik olarak........

© Perspektif