menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çözüme Doğru: PKK’nın Silah Bırakmasına Verilen Tepkiler

16 1
18.05.2025

PKK’nın silah bırakması sadece güvenlik açısından değil, Türkiye’nin geleceği açısından da kritik bir dönüm noktasıdır. Bu meseleye verilecek tepkiler, Türkiye’nin nasıl bir ülke olacağına ilişkin tercihleri de yansıtmaktadır. Farklılıkların tanındığı, eşitliğin tesis edildiği ve toplumsal barışın sağlandığı bir çözüm vizyonu, Türkiye’yi daha güçlü ve istikrarlı bir ülke haline getirir. Çözüm, sadece güçlü aktörlerin değil, sesini duyuramayanların da sürece dahil edilmesiyle taçlanır.

Türkiye’nin en temel sorunlarından birisi, 1980’li yılların başından itibaren ülkenin güvenliğini tehdit eden ve binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan PKK sorunudur. Her ne kadar bu sorunun çeşitli boyutları olsa da esas itibarıyla mesele, PKK’nın silahlı bir yapı olarak terör faaliyeti gerçekleştirmesidir. PKK silahları bırakmadan bu sorunun ortadan kalkmayacağı genel kabul ve doğrudur. Bu genel kabulün yanı sıra, zaman zaman PKK’nın silah bırakması halinde yaşanabilecek gelişmeler üzerine tartışmalar da yapıldığı oldu. Özellikle geçmişte çözüm süreci olarak adlandırılan dönemde bu tartışmalar sıkça yapılmıştı. Son günlerde bu tartışmalar yeniden başladı. PKK’nın silah bırakması durumunda Türkiye’nin nasıl bir sürece evrileceği, PKK’nın bu yönde bir adım atması halinde toplumun vereceği tepkilerin ne olacağı gibi sorular, yeniden gündeme geldi.

Hatırlamak gerekirse, örgütün silahları bırakmasına ilişkin sürecin anahtar sözlerden birisi, “iç cephenin tahkimi” ifadesi. Cumhurbaşkanı, üç ana konuşmada bu konuya değinmişti. İlki, 26 Ağustos Malazgirt Zaferi’nin yıl dönümünde, ikincisi, 30 Ağustos Zaferi’nin yıl dönümünde, üçüncüsü ise 1 Ekim TBMM’nin yeni yasama döneminin açılışında. Bu konuşmalardan sonra, 2 Ekim günü Bahçeli TBMM Genel Kurulu’nda DEM Partili milletvekilleriyle tokalaştı ve AK Parti’den Genel Başkan Vekili Efkan Âlâ da tokalaşmaya katıldı. DEM ile kurulan bu temastan sonra, gazetecilerin sorusuna Bahçeli; “Beni harekete geçiren Cumhurbaşkanı’mızın yapmış olduğu konuşmadır, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ‘iç cephe tahkimatı’ çağrısına cevap vermek için” yanıtını vermişti. Öcalan’ın çağrısı ve 12 Mayıs’ta PKK’nın silahları bırakma ve kendini feshetme kararından sonar ilgili tartışmalar alevlendi, pozisyonlar netleşti.

PKK Silah Bırakırsa Ne Olur?

Bu soruya verilecek yanıtlar, esasen Türkiye’nin nasıl bir geleceğe sahip olacağına yönelik iki farklı vizyonun da göstergesi. Bir taraf için PKK’nın silah bırakması, Türkiye’nin daha demokratik, toplumsal barışın pekiştiği ve çoğulcu bir ülke olmasının kapısını aralayacak bir gelişme olarak görülüyor. Diğer taraf için ise bu durum, Türkiye’nin güvenliğini, üniter yapısını ve egemenliğini tehdit edecek bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle, PKK’nın silah bırakması meselesine verilecek tepkiler, aynı zamanda Türkiye’nin geleceğine ilişkin iki farklı yaklaşımın da göstergesi.

PKK’nın terör eylemlerini başlattığı ilk günden itibaren, terörle mücadele ile “başka bir yol mümkün mü?” arayışı birlikte ilerledi. İlk dönemlerde somut bir adım atılmadığı için bugünkü gibi net bir ayrım ortaya çıkmamıştı. Ancak silahın dışında çözüm arayışlarına destek verenler ve silahın dışında çözüme karşı çıkanlar ikilemi hep vardı. Her iki kesim de meseleyi farklı değerler, tarihsel tecrübeler ve gelecek tahayyülleri üzerinden değerlendiriyor. Konuyu netleştirmek için öncelikle dünya örneklerine bakmakta yarar var.

Uluslararası Deneyimlerden Kısa Bir Perspektif

Geçmişte benzer silahlı yapılara sahip bazı örgütlerin silah bırakması ve bu süreçlerin ardından yaşanan gelişmeler, Türkiye’deki tartışmalara da ışık tutabilir. Örneğin, IRA’nın silah bırakması ve siyasi alanda meşru bir aktör haline gelmesi, Birleşik Krallık ve İrlanda açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Kolombiya’da FARC’ın silah bırakması ve barış sürecine dahil olması, ülkenin istikrarı açısından kritik bir gelişme olarak değerlendirilmişti. Güney Afrika’da ise ANC’nin silahlı mücadelesini sonlandırması ve demokratik bir dönüşüme öncülük etmesi, tarihsel olarak önemli bir örneklikti.

Bu misaller, silahlı yapıların siyasal alana dahil edilmesinin ve demokratikleşme süreçlerine katkı sunmasının mümkün olduğunu gösteren somut tecrübelerden bazıları. Bu ülkelerin hiçbiri bölünmedi, özerk yönetimler ortaya çıkmadı. Ama bununla birlikte özellikle Balkanlarda var olan ve ısrarla sürdürülen çatışma dinamikleri ülkeleri şehir devletlerine dönüştürdü. Buna rağmen İrlanda, Kolombiya ve Güney Afrika örneklerinin her biri, toplumun farklı kesimleri tarafından çeşitli tepkilerle karşılanmıştı. Aynı durum, Türkiye için de geçerlidir. Son gelişmeyle birlikte iyice belirginleşen ayrışmayı, Türkiye’de iki temel yaklaşım, siyasal çözüm yanlıları ve siyasal çözüm karşıtları şeklinde somutlaştırmak mümkün. Bu iki farklı tutumu değerlendirmek, ülkenin geleceği açısından kıymetli.

Çözüm Yanlısı........

© Perspektif