“Geçmişe yeniden bakmak” mı? Peki!
Mustafa Kemal’in ölümünün ardından “Milli Şef” ilan edilecek olan “İkinci Adam” İsmet İnönü, 1925’te Şeyh Sait ayaklanması bastırıldıktan sonra, Türk Ocakları’nda yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Biz açıkça milliyetçiyiz ve milliyetçilik bizim yegâne birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların hiçbir nüfuzu yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemehâl Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız.”
Başvekil İsmet Paşa, Sivas demiryolunun açılışı dolayısıyla yaptığı konuşmada, “Vazifemiz Türk olmayanları Türk yapmaktır” şeklindeki görüşünü tamamlayan şu açıklamayı yapmıştı: “Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki birtakım haklar isteyebilir. Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur.”
İsmet İnönü’nün yakın mesai arkadaşı, dönemin Adalet Bakanı ve yıllarca İstanbul Barosunun adına ödül verdiği Mahmut Esat Bozkurt’a göre Türk olmayanların bir “hakkı” vardı ve o da “Türklere hizmet etme hakkı” idi. Bozkurt’un “veciz” sözlerinden biri, Amerika’da “En iyi kızılderili, ölü kızılderilidir” diyen Beyaz Adamın yaklaşımından esinlenmiş gibidir: “Türkün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir.”
1930’lu yıllarda Mustafa Kemal’in talimatı doğrultusunda ve İnönü’nün de yakın ilgi ve desteğiyle, “kafatası” araştırmaları yapılmış, insanlığın Türk ırkından neşet ettiğini kanıtlamak üzere hummalı çalışmalar yürütülmüştür.
Bazı Kemalist müritlerin “ırkçı” olmadığını savundukları Kemalist milliyetçiliğin, bu zorlama tahrifatla ileri sürülenin aksine en belirgin özelliği, Türklük dışındaki kimlik ve kültürlere karşı asimilasyoncu olmasıdır. Türklük dışındaki bütün kimlikler bu asimilasyon politikasının hedefinde idiler ama nüfus yoğunlukları itibarıyla Kürtler, bu asimilasyon politikasının en büyük mağdurları oldular. Diğer “gayrimüslim azınlıklar” doğrudan mübadele ve etnik temizlik planlarının konusu idiler…
Başkanlığını Başbakan İsmet İnönü’nün yaptığı, yönetim kurulu üyeleri arasında Fevzi Çakmak, Mahmut Esat Bozkurt, Şükrü Kaya gibi isimlerin bulunduğu Şark Islahat Encümeninin, 24 Eylül 1925 tarihinde hazırladığı Şark Islahat Planı diğer kimliklerin yok edilmeye, olmuyorsa asimile etmeye, Türklüğe biat etmeye zorlandığı , tek tip bir toplum “yaratma” projesinin en çarpıcı belgelerinden biridir.
Plana göre, “Kürt seçkinlerinin bir yönetim organı olarak ortaya çıkması” engellenmelidir. “Hükûmetin politikalarını boşa çıkarabileceğine inandığı insanlar” sürgün edilmelidir. “Fırat Nehri’nin doğusundaki illeri, süresiz sıkıyönetim ile yönetilecek olan Genel Müfettişlik adı verilen idari bir alt bölüm altında yeniden birleştirilmelidir.” Türkçe olmayan diller yasaklanmalı, Kürtler “ikinci düzey görevlerde istihdam edilmemelidir.” Kürtlerin başka bölgelere yerleştirilmesi için ihtiyaç duyulan bütçe de bu planda belirlenmiş ve gerekli olan paranın 7 milyon lira olduğu tespiti yapılmıştır.
14 Haziran 1934 tarih ve 2510 sayılı Mecburi İskân Kanunu, acımasız asimilasyonist zihniyet ve politikalardaki pervasızlığı gözler önüne seren bir diğer belgedir. Başbakan İsmet İnönü’dür ve İnönü’nün siyaseten sorumlu olmanın ötesinde bir gayretle savunduğu bu ırkçı kanunda, “Türk ırkından olmayan” veya ana dili Türkçe olmayanların durumu “kanunen” netleştirilmiştir! Şöyle ki:
Kanunun 7. maddesi: “Türk ırkından olmayanlar, hükümetten yardım istemeseler bile hükümetin göstereceği yerde yurt tutmağa ve hükümetin izni olmadıkça buralarda kalmağa mecburdurlar.”
Bu da kanunun 11. maddesi: “Ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır.”
13. madde: “Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teşkil etmeyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskânları mecburdur.”
Kanunla, “Bütün Hükümet memurları her şeyden önce bu madde hükümlerini yapmağa mecbur” kılınmışlardı…
Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün Mustafa Kemal’in talimatıyla gerçekleştirdiği “Şark” seyahati ve bu seyahati sonucunda hazırladığı 21 Ağustos 1935 tarihli “Şark Seyahat Raporu” bu dönemin ideolojisine, anlayış ve uygulamalarına ilişkin önemli belgelerden bir diğeridir. İsmet İnönü, söz konusu tarihteki seyahatinde aralarında Elazığ, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Bitlis, Van, Muş, Hakkâri, Kars, Erzurum, Ardahan ve Erzincan’ın da bulunduğu çok sayıda il ve ilçeyi dolaşmış, seyahatini “Şark Seyahat........
© P24
