menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

TESPİTLER   ( 10  /  38 )

40 0
03.02.2025

Zaman zaman, İnternet vasatına, imzasız, çok önemli yazılar düşüyor. Bâriz hatalarını tashih, noksanlarını tekmil, imla hatalarını izale, uydurukça kelime ve terkipleri tathîr ile sütunlarıma alıyorum. İşte, şimdi sizlere böylesi bir yazıyı arz’ediyorum.

İlk mektep’den i’tibaren, Maarif’in bütün kademelerinhde okutulan tarih kitaplarında, “ İlk müslüman olan Türk’ün Satuk Buğra Han olduğudur. Doğru olan Devlet Başkanlığı, Hükümdarlık seviyesinde İlk müslüman olan, Satuk Buğra Han, Devlet seviyesinde topluuk olarak, Karahanlılar,”dır. Fakat, şahıs olarak Yüce İslâm Dini’ni, aşağıda tafsilatlı bir şekilde izah edileceği gibi, Ashab-ı Güzîn’den Osman bin Talha( Talha oğlu Osman) radiya’llâhu anh Efendimizdir.

Asr-ı Saâdet’de, Mekke’de, Demir ve Çelik işçiliğinde mahir, bir sülâle vardı. Milâdî, 500’ lerde, Mekke’ye yerleşen, Oğuz’ların Kayı boyuna mensup, bu Türk ailesi, Arap kaynaklarında Süreyc Kabilesi olarak geçer. Devrin Arap kaynakları da bunlardan,” Türk”, diye bahs’ederler. Süreyc’ler, Mekke’de kadim Türk mesleği demircilik ve çelik işleri yaparlardı, Kılıç’lar zurh’lar, kapı kolları ve kilitler bu sülâle tarafından yapılmakta idi. KA’be-i

Muazzama’nın kilitleri , kapı kolları, anahtarları ve bütün demir aksamı da bu sülâle’ye mensup kimseler tarafından yapılmakta idi. Bu sebeble,” Hicâbe”, denilen, Ka’be perdedarlığı ve Ka’be’nin anahtarlarının muhafazası ve taşıma hizmeti bu Türk Sülâle tarafından yürütülmekte idi.

Ka’be-i Muazzama’nın “ Kayyumluğu” da denilen,( Ka’be’nin korunması, kapısının kilitlenmesi ve açılması vazifesi, 120 seneden beridir, asıl meslekleri demir ve çelik san’atı olan Süreyc kabilesi ve Türk aile tarafından yürütülmekte idi.

Abdulllah İbn-i Mes’ud radiya’llâhu anh’den rivayete göre şöyle demiştir: “ Mekke’nin fethi günü, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem ( Harem-i Şerif’e ) girdi. Halbuki Ka’be’nin etrafında ibadet için dikilmiş,( kurşunla tahkim edilmiş) üç yüz altmış put vardı. Resûlu’llâh elindeki değnekle bunlara dürtüyor ve şöyle diyordu: Hak geldi, bâtıl gitti, helâk oldu. Hak geldi, halbuki( ölen bâtıl) ne icâda,( yeniden varetmek) ne de öleni diriltmeye muktedir, değildir...

İbn-i Hibban’ın Sahîhinde rivayete........

© Önce Vatan