KIYÂMET KAPIYA DAYANDI
KIYÂMET KAPIYA DAYANDI
Kamer Sûresi’nin ilk âyeti “Son saat yaklaştı” uyarısıyla başlamaktadır. Âyette yaklaşma anlamındaki “ıkterebe” fiili, deyimsel olarak “evin yakınına konmak” anlamına gelmekte ve Türkçedeki “kapıya dayanmak” deyimine benzemektedir. Anlaşılıyor ki, son saat beklenen ve mutlak gerçekleşecek olan “Kıyâmet” olgusuna işâret etmektedir. Zaten âyetin ifâdesinin “geçmiş zaman” kipi ile gelmesinin anlamı son saatin kesin geleceğinin bir kanıtıdır. Bu aynı zamanda Kur’ân dili ve anlatımının da bir tarzıdır.[1] Kur’ân’da kıyâmet sahneleri, hesap/mahşer günü, cennet ve cehennem ile ilgili konular kısaca insânların gelecekte karşılaşacakları olaylar sanki yaşanmış, bitmiş bir şekilde anlatılır.[2]
Âyette kıyâmet gerçeğinin “sa’at” kelimesi ile verilmesi de düşündürücüdür. Bu kelimenin yanında Kur’ân’da zamanı ifâde eden “asr, dehr, vakt, mikat, yevm, mevkut, hîn, emed, müddet” gibi kelimeler de vardır. Fakat bunların arasından “sa’at” kelimesinin seçilmesi üzerinde durulması gereken bir konudur. “Sa’at” kavramı, Araf/34, Zuhruf/85, Araf/187 ve Rûm/12. âyetler de geçmektedir. Bu âyetler içerisinde Araf/187. âyet bize saat ve kıyâmet arasındaki örtüşmeyi en net şekilde anlatmaktadır: “[Ey Peygamber], sana Son Saat’ten soracaklar, ‘ne zaman gelip çatacak?’ diye. De ki: Doğrusu, buna dair gerçek bilgi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başka açığa vuracak kimse de yoktur. [O Saat] göklere ve yere bütün ağırlığıyla çökecek ve sizi mutlaka umulmadık bir anda yakalayacak.”[3] Anlaşılıyor ki saat, verilen sürenin bitişini gösteren son zaman dilimidir. Allah’ın ilminden ansızın gelip çattığı için saat olarak tanımlanmıştır. Bir başka yaklaşımsa “saat” sözcüğü herkesin öldüğü kıyâmet gününün birinci evresidir. Bu noktada şunu da ilâve etmek gerekir ki; Son Saat’in ve Kıyâmet Günü’nün “yakınlığı”na yapılan hiçbir Kur’ânî atıf beşerî “zaman” kavramına dayalı değildir.
Aslında “son saatin yaklaşması” âyetin sadece yarısıdır. Tamamı ise şöyledir: “Son Saat yaklaşacak ve ay yarılacak.”[4] Anlaşılıyor ki; son saatin/kıyâmetin yaklaşmasının ve evrenin çöküşünün başladığının işâreti, “Şakku’l Kamer” yâni “Ay’ın Yarılması”dır. Bu “yarılma” ifâdesini özellikle kıyâmet sahnelerini tasvir eden birçok âyette görmemiz mümkündür. Örneğin; “O gün gökyüzü beyaz bulutlar hâlinde yarılıp…”[5] veyâ “Gök parça parça yarıldığı ve [yanık] yağ gibi kızıllaştığı zaman”[6] âyetlerinde olduğu gibi. Bu ayetlerin hepsinde de “yarılma” olarak tercüme edilen fiiller “şakka” fiilinin türevleridir ve hepsi de kıyâmetin kopması anında vuku bulacak hadiseleri bildirmesine rağmen, geçmiş kipi olarak kullanılmıştır. Özetle Kamer/1. âyetine getirilen bu yaklaşım/yorum/tefsir gelecekte gerçekleşecek bir olay üzerine yapılmıştır.[7]
Fakat âyetin geçmişte gerçekleşen bir olay olduğunu ve Ay’ın yarılmasının Hz. Peygamber’in mucizelerinden biri olduğunu “hadis rivâyetlerine dayanarak[8]– düşünen müfessirler de vardır. Onlara göre, hicretten beş yıl önce Mekke’de –veyâ Minâ’da– bir akşam vakti müşriklerin bir mucize istemeleri üzerine, Hz. Peygamber işâret parmağını dolunay hâlindeki Ay’a doğru uzatmış ve onu ikiye bölmüştür.[9] Bu olay üzerine müşrikler, bunun bir sihir/büyü olduğunu söyleyip Hz. Peygamber’e inanmamışlardır. Ama ne var ki; hadis rivâyetlerine dayanılarak anlatılan ve Hz. Peygamber’in mucizelerinden biri olarak sayılan bu olay –yine bazı müfessirler tarafından–........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein