menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İLAHİYATÇI AKADEMİSYENLER NEDEN LAİK SİSTEM ELEŞTİRİSİ YAP(A)MAZLAR?

12 3
09.09.2025

Hep dikkatimi çekmiştir, yaklaşık otuz beş yıldır yazarım, İlahiyatçı akademisyenlerin kahir ekseriyetinin yaptığı konuşmalarda, yazılarda ve sempozyumlarda, laik sistemin eleştirisini yaptıklarına rastlamadım. İstisnalar başımızın tâcı. Hatta bir kısmının, İslam’ın birçok hükümlerini eleştirerek laikliğin yanında yer aldıklarını gördüm. Bizden görünenlerin ekserisinin de geleneği acımasızca eleştirerek geçmişten kopuk bir din ve fıkıh inşa etmeye yeltendiklerine şahit oldum. Evet, geleneği ilmî olarak eleştirelim ama ondan koparak din inşa edemeyiz. Din bir gelenek üzerine oturur. “Gelenekçilik” yapmadan, ama “gelenekli” olarak geçmişteki ictihatlardan günümüze hitap edenleri alalım, dar gelenleri de kendi asrında bırakarak ve günümüzün yeni ihtiyaçlarına yeni ictihatlar üreterek yolumuza devam edelim. Çünkü biz, kökü mazide olan atiyiz.

Geçen hafta bahsettiğim akademisyen, Diyanetin hutbelerini eleştirirken laiklik ve cinsiyet eşitliği güzellemeleri yaparak diyanete de şu tavsiyede bulunup ayar vermeye çalışmış: “Diyanetimiz bir karar vermeli: Davetçi miyiz; kadı mı? Davetçi isek her konuda, her ortamda, herkese güzel söz söyleme hakkımız ve ödevimiz var. Kadılığa soyunursak toplumsal huzuru da bozabiliriz, laiklik ilkesini de ihlale düşebiliriz, Avrupa Birliği değer ve normlarıyla da çatışabiliriz, insan hakları ve cinsiyet eşitliği duvarlarına da toslayabiliriz.”

Geçen yıl İslami Araştırmalar vakfı (İSAV) ve Sakarya İlahiyat Fakültesi işbirliği ile yapılan “Aile Hukuku Bağlamında Çifte Meşruiyetten Kaynaklanan Fıkhî Sorunlar” adlı sempozyumda oturum başkanı bir Prof. “Şer’îlik, İslâmîlik kavramlarının kullanılması meselesiyle ilgili olarak şunu söyleyeyim. Belki otuz senedir bu “İslâmî” nitelemesinin olur olmaz yerde kullanılmasına itiraz ediyorum ve yanlış olduğunu dile getiriyorum. Bu ya ideolojik veya kompleks ya da acziyettir” diyor.

İlahiyatçı birisi “İslam” kelimesini kullanmaktan niye böyle eziklik duyar, anlamak mümkün değildir. Yusuf el-Karadâvî, “İhtilaflar karşısında İslamî Tavır” adlı Türkçeye kazandırılmış kitabında: “Allah, bir kısım ayetlerini herkesin aynı şekilde anlayacağı tarzda muhkem olarak göndermiştir. Birçok ayetleri de birden fazla anlama gelecek şekilde/müteşabih olarak göndermiştir. Allah dileseydi bütün ayetlerini muhkem gönderirdi ve herkes aynı şeyleri düşünmek zorunda kalırdı. Bu da fikri dondurmak olurdu. Allah bunu dilemedi. Kâinat, farklılıklar dünyasıdır. İnsanlar da farklı karakter, anlayış, algı ve ruh yapısında yaratılmıştır. Onun için Allah, herkesin, bu farklı görüşlerden kendi fıtratına uygun olanıyla amel etmesini istediği için Kur’an’da birden fazla anlama gelen ayetlerini göndermiştir. Bu konuda âlimlerimizin ittifakı bizim için delildir, ihtilafı da rahmettir.” demektedir.

Konyalı Mehmet Vehbi Efendi de “Hülâsatü’l Beyan” adlı eserinde ayetlerin tefsirini yaptıktan sonda, o ayetten anlaşılan farklı anlamları sıralar ve sonunda; “Bu ayetten müstefâd olan fevâid cümlesindendir” diyerek ayetteki anlam zenginliğine ve bunlardan birini kabul etmekle doğruya isabet edileceğine dikkatleri çekmektedir. Mutlaka o ayette Allah’ın murat ettiği mutlak bir doğru vardır ama Allah izafi doğrulara da yer vermiştir. Yani Yüce Allah, izafi doğrulara göre hareket etmeyi, Şer’î/İslamî olarak kabul etmiştir. “İctihatta isabete iki, hataya da bir sevap verileceğini” beyan eden meşhur hadis de bunu ifade etmektedir. Bazı olaylarda birden fazla doğru da vardır. Hadislerde bunun örnekleri mevcuttur. Mesela su bulamayan iki sahabenin teyemmümle abdest alıp namazlarını kıldıktan sonra namaz vakti içinde su bulunca, birisinin su ile abdest alıp tekrar namazını kılması ve diğerinin kılmaması sonucunda durum Peygamberimize sorulunca ikisinin de doğru olduğunu söylemesi gibi. Matematik, fizik, kimya ve geometride de bazı problemlerin birden fazla doğru çözümü olmaktadır.

Laik sistemin medeni kanununa “Medeni kanunumuz” diye sahip çıkan aynı Prof. “Bir hoca, müftü kendisine bir şey sorulduğu zaman “Yâ falanca mezhepte şöyle filanca mezhepte böyle” diyorsa ahlâksızlığa kapı aralıyor. Biraz sert oldu ama öyle. Çünkü........

© Mir'at Haber