menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İrfan

20 0
previous day

İrfan, Arapça bir kelime olup, a.r.f kökünden türemiştir. Çoğunlukla “bilme” ile beraber geniş ölçüde “tanıma”yı ifade etmektedir. İrfan’ın “bilme”den daha çok “tanıma” eylemine aıtf olması, ona beşerî bir nitelik ve karakter kazandırır. Bu özelliğiyle irfan gerek ‘örf’ gerekse ‘marifet’ ve ‘irfan’ kelimeleri ilahî bir bilgi kaynağının yanısıra beşerî bir çabanın ürünü sayılır. İrfan, doğuştan olan (fıtrî) yeti ve yeteneklerin harekete geçirilmesiyle fıtratın kaynağını tanıma ve incelikle düşünüp bilme demektir.

Dilbilimcilerin ve özellikle Ragıp el-Isfahani’nin verdiği bilgilere göre, aynı kökten türetilen diğer kelime grubu (örf,ma’ruf, tarif, muarefe ve i’tiraf) içinde “marifet” ve “irfan” daha yakın ve özel bir anlam taşırlar ve ikisi ortaklaşa, bir şeyi, belirtilerini düşünerek, üzerine çok yönlü ve derinlemesine tefekkür ederek kavramayı, tanımayı, idrak etmeyi ifade ederler. İrfan, ‘ilm’ kelimesine göre, daha özel bir anlam taşır, ilm’in karşıtı cehl ve cehalet iken, irfanın karşıtı inkârdır.

Beşere ait zihnî ve manevî bir faaliyet olması dolayısıyla bu terim Allah’a nispet edilemez. Çünkü tanıma (taarruf) insana mahsustur. Allah ise “ilm” sıfatıyla bilir. İnsanın Allah’ı tanıma eylemi ve çabası “ilm” ile değil “marifet” ile ifade edilir. İnsanın Allah’ı tanıması (marifeti) onun zatını değil, isim ve sıfatlarının tecellisi ve tezahürü olan eserlerini araştırıp düşünmesi sayesinde olur. Ragıp el-Isfahani “marifet, bilme, tanıma ve tefekkür işlerinde kullanılır” der. Açıktır ki tanıma çabası gibi, tefekkür (düşünme) çabası da beşerîdir ve her iki çaba Allah’a, dolayısıyla Allah’tan gelen vahy’e izafe edilemezler. Bu açıdan vahiy bir tefekkür veya taakkul (akletme) eseri değil, Allah’ın ezeli ve ebedi ilminin eseridir, zira tefekkür gibi taakkul/akletme, başka bir deyişle akıl da Aristo’nun iddia ettiğinin aksine yüce Allah’a izafe edilemez, insan kendisine bahşedilen akıl ve tefekkür yetisiyle yüce Allah’ın yarattığı varlık dünyasını, tabiat olaylarını ve elçilerine vahyettikleri bilgi ve haberler üzerinde tefekkür eder. İnsanın varlık alemi, maddi-canlı tabiat ve vahiy üzerinde tefekkür edip akletmesi “hikmet”tir.

İrfan daha çok dünyevî konuları ilahî ve insan-üstü bir perspektif ışığı altında yorumlamak şeklinde tanımlanabilir. Allah’ın, kelam ilminin tarih boyunca araştırma konusu olan isim sıfatları (Esmau’l-Hüsna) arasında ‘irfan’ ve ‘marifet’in yer almaması, bu iki terimin ilahî kaynaklı bilgilerin beşerî bir yoruma tâbi tutulduğunu gösterir.

İrfan ile tefekkür çabalarının Allah’a izafe edilmemesinin önemli bir sebebi var. Doğaları icabı bu iki etkinlik de insan zihni’nin faaliyet alanı içinde cereyan eder. İnsan zihninin faaliyeti ve akıl gücü -başka varlıkların değil- yalnızca insanın ayırdedici özelliğini teşkil eder. Ne cansızlarda ne de insanın dışındaki canlı varlıklarda (nebatat ve hayvanat) aklî güçler vardır; akıl, insana yaratıcısının bir........

© Mir'at Haber