MÜSLÜMANCA DÜŞÜNMEK İÇİN TEORİK BİR ZEMİN…(1)
Müslümanca düşünmek için ontolojik epistemolojik ve eylem için bazı temel kurallar olmalıdır. Bu kuralların farklı alanlarda farklı anlamlar taşıdığını da peşinen kabul etmekte yarar var. Çünkü başka türlü söylenen şeyin neye tekabül ettiğini anlamak mümkün olmayacaktır.
Düşünce dediğimiz şey kendisi bir usul üzerine bina edildiği zaman anlamlı bir yaklaşım sunmaktadır. Müslümanca düşünce derken kastedilen şey ise kendi usulü içinde anlamlı bir zemine sahip düşünme biçimi anlamını taşır. Düşünmek, her zaman belirli bir yöntem üzerinden hareket edilerek ulaşılan fikre tekabül eder. Düşünmek, öylesine başı boş ve kaotik bir zemine yaslanmaz, yaslanmamalıdır da…
Varlık, ontolojik bir zemin olarak kesinliği tartışmasız olan bir ilkeler yumağı ve bilgi/epistemenin neliğini belirleme konusunda da belirleyici bir özellik taşır. Modern düşünce her ne kadar epistemeyi/bilgiyi eksene alsa da kadim düşünce ontoloji/varlığı eksene alarak düşünmekteydi. İslam söz konusu olduğu zaman varlık, bilgi ve eylem arasındaki katmanlar arası bütünlüğü kavramak için ulûhiyet olmazsa olmaz şartlardandır. Varlık ve bilginin katmanları arasındaki derin ilişki ve ilgiyi doğru tespit etmek ve böylece bütünlüğü doğru bir idrak ile anlamak ve ona göre düşünce ve eylem arasındaki ahlaki kesikliği yeniden inşa etmekle mümkün olacaktır.
Varlık noktasında en önemli şey; farktır… Allah’ın varlığı ile yaratılmış insanın varlığı arasındaki kapatılamaz olan farklılık ilkesidir. İnsan insandır, Allah ise mutlak olarak tek ve biricik olan Rabb… Bu fark kişiyi kendi sınırlarını bilmede temel bir ilke ve etmen olduğu gibi ilahi inayet üzere yaşamını sürdürmesi bakımından da hamd üzere oluşunu da tescil eden bir idrak sunar. Yani insan, Allah karşısında hep kendi sınırlılığının farkındalığını ve her şeyin bizatihi Allah tarafından kendisine sunulduğu hakikati ile hamd üzere olmanın insan olmanın temel........
© Mir'at Haber
