Abdulkadir Abi’nin Ardından
Akşam arkadaşlarla haftalık muhabbet buluşmamızdaydık. Sohbetin kendi mecrasında aktığı bir anda, Abdulkadir abi’nin vefat haberini arkadaşların telefonlarına düşen bildirimlerle öğrendik. İçimde bir şey kırıldı; sanki bir yerimden ince bir dal koptu da düşünce sesini yalnız ben duydum. Oturduğum mekânla aramdaki bağ birdenbire kesildi, sesler uzaklaştı, yüzler silikleşti. Elim hemen telefona gitti. Fahri’yi aradım. Ama ses tonumdaki telaştan olmalı, daha ararken bile ona ulaşamayacağımı fark ettim. Haber sıcaktı, ben soğuk bir boşluğun içine çekilmiştim.
Abdulkadir abi’yi zihnimde hep o eski, dinç, tebessümü içten hâliyle hatırlıyorum. Döndüğümden beri onu görmeyi çok arzuladım ama nasip olmadı. Fahri ile birkaç kez konuşmuştuk, “biraz düştü, yaşlılık işte” diye söylemişti ama ben yine de içten içe kısa bir buluşmayı umuyordum. Zaten döndüğüm günden beri Ankara’da da başka yerlerde de bıraktığım hiçbir şeyi yerli yerinde bulamamıştım. Galiba onu göremeyişim de hayatın kopardığı bağlardan biriyle ilgiliydi. Bilemiyorum.
Abdulkadir abi ile aramızda hakikaten güzel bir bağ vardı. Onu yürüyen bir tarih diye görürdüm. Her muhabbetimiz yeni bir tecrübenin, yeni bir hatıranın, yeni bir bilginin kapısını açardı. Ben ona hep saygı, sevgi ve muhabbetle yaklaşırdım; o da bende kendi gençliğinden izler buluyor gibiydi. Bunu birkaç kez açıkça dile getirmişti. Yanında kendimizi kıymetli hisseder, onun muhabbetinde bir tür iç huzuru bulurduk. Bizim kıymet........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein